Hangi Gerçekler

Hangi Tanrı?

Benlik, Bilinç, Allah, Rahman ve Al İlah

Tanrı’nın benliğinin bilincinde olması gerekir. Bir isim takmış kendine (yoksa başkası mı takmış???): Allah. Bu Arapça bir isim. El-İlah. Tanrı’dan indiği ileri sürülen Kuran’da neden kendini bu isimle tanıtmış Allah?
Neden kendine bu ismi vermiş?

Yoksa kendi vermemiş te Arap’lar mı ona bu ismi takmış?

Tanrıdan indiği söylenilen Kuran’da, Tanrının isminin Arapça olması, Kuran’ın bir Arap tarafından yazıldığının kanıtıdır. Arap mitolojisinin öğeleri belirgin biçimde günümüze ulaşamamıştır, yine de daha sonra İslam döneminde bazı kaynaklarda çok kısa ve yalınca tanımlandıkları olmuştur. Ayrıca İslam dininin kutsal kitabı Kur’an’da dönemin Araplarının inançlarına dair bazı tanımlar içermektedir. Örneğin Kur’an’da İslam öncesi Araplarının cinlere tapındığı (34/41), meleklere tapındığı (43/19) ve dişi tanrıçalara tapındıkları (4/117) geçmektedir. Arap mitolojisine dair Kur’an’da geçen en belirgin öğe belki de onların Yaratıcı sıfatı bulunan belirli bir baş tanrıya tapındıkları fakat bunun dışında, belki de bu baş tanrı ile kendileri arasında aracı olmaları için, çeşitli daha küçük tanrılara tapındıklarıdır (29/61,63; 39/3 vd.). Ayrıca tapındıkları ve putperestlik geleneğini sürdürdükleri bu tanrıların bir kısmını Allah’ın Kızları yani baş tanrının çocukları olarak gördüklerine dair ifadeler de vardır. Bu düşünceleri destekleyecek şekilde dönemden bugüne kadar ulaşan bazı şiir metinlerinde, “Allah” adıyla andıkları yüce bir Tanrı’ya dair bilgiler bulunmaktadır.[11] Yine de bunun daha sonraki dönemlerde Müslümanlar tarafından, politeistik tanrıların isimleri yerine metinlere geçirildiği şeklinde iddialar da mevcuttur. Genel görüş bu iddaları içinde çeşitli putların ve politeistik inançta inanılan tanrı isimlerinin yer aldığı şiir parçalarının da bugüne ulaştığı gerekçesiyle reddeder. Ayrıca İbnu’l-Kelbî’nin kaleme almış olduğu “Kitabu’l Asnam”da Arapların Allah adıyla andıkları bir tanrının yanı sıra farklı tanrılara da tapındıklarına dair bilgiler mevcuttur. Ek olarak bazıları Allah isminin Mekke’de bulunan putlardan veya politeistik tanrılardan birinin adı olabileceğini veya yüce bir tanrının isminden çok genel anlamda tanrı sözcüğü yerine kullanıldığını öne sürmüşlerdir. Sonuç olarak Arap mitolojisinin tamamen politeistik bir temel üzerine mi kurulduğu yoksa daha çok henoteistik bir temele mi sahip olduğu bilimsel anlamda belirsizdir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap_mitolojisi

Bir başka sava göre; “Lat” adlı tanrının adının artikel/harf-i tarif ile yazılışı “Al-Lat” sözcüğünün yazılışında sonundaki t ت harfinin Sami dilleri’ndeki h ه harfine dönüşen t ة harfi olarak yazılışı sanılmasıdır. Buna göre “Al-Lat” ile “Al-Lah” sözcüğü ayni sözcük olur. Öte yandan gene bu; h ه harfine dönüşen bu t ت harfi, Sami dilleri’nde “dişilik eki”dir. Ama Al-Lat unu tere yagla Lat yapan (karistiran) gelir. Hacilara bu isi Allah rizasi icin yaptigindan, o sahsa Al-Lat denir. Yani Lat yapan. Allah ve Lat arasinda mana bakimindan hic bir baglanti yoktur. İslamiyet öncesinde ki Arap isimlerine göz atarsak Allah isminin olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Bunlardan birisi Muhammedin babasının ismidir.
Muhammed’ den önce Araplar Allah isminde bir İlaha inanıyorlardı. Aşağıdaki ayetlerde bu apaçık ortadadır.

Ankebut 61 Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

Zuhruf 87 Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette “Allah” derler. O halde nasıl (Allah’a kulluktan) çeviriliyorlar?

Zuhruf 9 Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; “Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı” derler.

Ankebut 63 Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.

Ama ne zamanki muhammed bu Allah a ek isimler koymaya başladı,diğerleri o zaman Muhammed e orada dur dediler, Rahman da kimmiş biz ona secde etmeyiz. Yani eski köye yeni adet mi getiriyorsun dediler?

Furkan 60 Onlara: Rahman’a secde edin! denildiği zaman: “Rahman da kim miş! Bize emrettiğine secde eder miyiz hiç!” derler ve bu emir onların nefretini arttırır.

Rad 30 30. İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân’a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: “O Rahmân benim Rabbimdir, O’ndan başka ilah yoktur. Ben O’na dayandım, tevbem de O’nadır.

MUhammed bakıyor ki kendi eklediği isimleri tepki almaya başlıyor bu sefer Kuran ın meşhur kıvırtmaları başlıyor.

İsra 110 De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O’na hastır.” Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.

Peki Muhammede eklediği Rahman ismi için orada dur ne oluyor çeken Araplar haksız mı?

Mekkeli Araplar Muhammedin İslam kelimesini bile Bu Rahman denen kişiden aldığını iddia ediyorlardı.

Bu Yemenli Rahman, peygamberlik savında bulunduğu zamanlar bir diğer adı da “Müslim” di. Yani İslam oluşturulmadan önce adamın bir adı da Müslim! Tabii, daha sonra peygamberlik savında Muhammed basarili olunca, Müslümanlar alay etmek için “Mseylime” yani “çok yalancı” anlamında “Kezzab” ismini de eklerler. Daha sonra da islam ın tarihi derlenirken, bu rahman ile ilgili bilgilerin büyük çoğunluğu imha edilmiştir, ilerde sorun çıkmasın diye. Yine de elde kalabilen bu kadar bilgi bile durumu gayet iyi açıklayabilmektedir.
Evet, RAHMAN” denirken kastedilen kişi buydu. Son derece varlıklı,bilgili, yardımsever,merhametli,ve oldukça nüfuzlu bir kabile başkanıydı.

Rahman bir insan ismidir. Kelime köken olarak ta çoktanrılı Hint diline aittir.
Evet, Allah,al-ilah, yani El-İlah tan gelmiştir. O da antik Kenan panteonu bas tanrısını adidir. Ay tanrısıdır. Sembolü hilaldir. Bir diğer ismi de Sin dir. Yani parlak olan ışıldayan.

Simdi gelelim Yemenli Rahman’a:
“El imanu Yemamin”(Iman Yemenli’dir)-Feyz Murtaza Zebiidi,Ehadisul Mutevatire 41-43
Yemen, o zamanlarda Mısır dahil ortadoğu ve Hindistan kadar ki uygarlıklar için önemli ticaret noktalarından biriydi. Ayni zamanda din olarak ta Musevilik,Hristiyanlık ve Müslümanlığın temeli olan sabiilik (yıldız,güneş ve ay tapımı)vardı. Bunun yanında Musevilik ve Hristiyanlık ta sonradan yerleşmişti, tıpkı,Medine de Yahudiliğin yerleşmiş olması gibi. Yemen bu yüzden ticari olduğu gibi bir dinsel merkezdi de ayni zamanda.
Rahman denen kişi Yemen’in Ezd kabilesinden, bilgelik ve nüfuzuyla saygı gören bir başkandı.
Muhammed,peygamberliğini ilan etmeden önce, karısı Hatice tarafından ticari amaçlı olarak Yemen’e de gönderilmişti. Yemen’de o zamanlar çok önemli olan Hubase fuarına katılmıştı. Zaten Rahman’la da burada tanışmıştı. Buna kaynak: Muhammed Hamidullah,İslam Peygamberi 1/61
Muhammedin içinden çıktığı Evs ve hazrec kabileleri de,o zaman ki Arap kabileler topluluğundan bir çoğunu içine alan Ve Rahman isimli kişinin de içinden çıktığı Ezd kabilesinden ayrılmaydı.
Yani kısacası, Muhammed ve rahman uzak ta olsalar sonuçta akrabaydılar.
Yemen kökenli bu Ezd kabilesi muhammed için çok önemliydi. Buna örnek olarak çok sağlam yani mutevatur hadislerden bir iki adet aktaralım:
“Emanet (güven) Ezd’dedir.”-Tirmizi,Sunen,no 3936-
“Ezd kabilesinden olanlar, Allah ın yeryüzündeki aslanlarıdırlar.İnsanlar onları alçaltmak isterlerken, Allah onları yükseltir. öyle bir zaman gelecektir ki, kişi hep ‘keşke babam bir Ezd’li olsaydı, keşke anam bir Ezd’li olsaydı diyecek”-Tirmizi,no:3937-
İşte bu yüzden, bu Yemen ve Ezd kabilesi sevgisinden Muhammed,”iman Yemenlidir” demiştir. Sadece sevgisinden değil tabii, Yemenin o zamanlar bir dinsel merkez olması, bütün dinlerin kaynağı olan sabiiligin orada merkezi din olmasıdır. Evet, Muhammed e göre iman dolayısıyla dini oluşturan her şey,ibadetlere kadar Yemenlidir, Sabiilik kökenlidir. Rahman boşuna önemli bir insan değildi Muhammed için.

Her şey adamların gözlerinin önünde cereyan ediyor, aptal mı bu insanlar bunları bile bile Muhammed e neden inansınlar ki. Elbette haklı olarak tepkilerini koymuşlar

Furkan 4- İnkâr edenler: “Bu Kur’ân Muhammed’in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir” diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.

 Tepki ye Kuran da her zaman olduğu gibi yanıt gelmekte gecikmez. Neden bunları en başından söyleyemedi acaba diye soru sormak da aklı selimlerin işidir.

12 Yanıt to “Benlik, Bilinç, Allah, Rahman ve Al İlah”

  1. encodeum said

    Burada önümüze çıkan ilk mesele bu kelimenin (Allah) nasıl bir kelime olduğudur. “Lafza-i Celal” etrafında, manası ve orijini açısından, İslam düşünürleri ve dil bilginlerince birçok tartışma yapılmıştır. Acaba bu kelime Tek Tanrı’yı ifade eden mevzu’ bir (âlem-i mürtecel) isim midir, yoksa başka bir asıldan türetilmiş müştak bir kelime midir? Eğer Öyleyse bu kaynak nerede aranmalıdır?

    1. Allah Lafzının Kaynağı Problemi

    Bildiğimiz kadarıyla, bu hususta İslam düşünürleri iki ana gruba ayrılmaktadır. Kelamacılar ve müfessirlerin çoğunluğu Allah lafzının müştak olduğu fikrini reddederler. Onlara göre bu lafız tek olan ilaha özel isimdir ve “âlem-i mürtecel’dir. Bu görüşü destekleyen bazı Arap gramercileri25 de mevcuttur.

    Öte yandan gramercilerin büyük bir kısmı ile çoğu müfessirler Allah lafzının müştak bir kelime olduğunu ve bir kökten türemiş bulunduğunu iddia etmişlerdir. Ancak bu kelimenin hangi kökten geldiği hususunda birçok değişik fikir ileri sürülmüştür.26

    ŞU halde, Allah lafzının orijini ile ilgili fikirleri iki ana grupta toplayabiliriz:

    Birincisi: Allah lafzının “müştak” bir kelime mu kabul edenler.

    İkincisi ise, Allah lafzının mücerred, “mevzu bir âlem-i mürtecel” olduğunu benimseyenler.

    Birinci grup düşünürler de kelimenin nasıl bir kökten geldiği hususunda İki farklı görüşü savunmuşlardır:

    Bazılarına göre Allah lafzı Arapça bir kelimeden türetilmiştir.

    Bİr kısım alimlere göre ise, Bu kelime “müsta’reb”_ bir kelimedir. Aslı îbranice veya Süryanice’den gelmiş olan bir kelimeden türetilmiştir. Burada tüm bu görüşlere ve bu görüşleri isbat için ortaya konulmuş delillere kısaca değinmek istiyoruz.

    a. Allah Lafzının Müştak Oluşu
    1. Allah lafzı Arapça bir kelimeden türetilmiştir.

    Bu kelimenin etimolojisi ve geçirdiği tarihi değişiklikler hakkında çok farklı görüşler vardır27 Bunlardan herhangi birinin kesin addedil mesi için elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Her âlim kendi kanaatine göre bir fikir ileri sürmüştür ve bu fikri değişik yollarla isbatlama yoluna gitmiştir. -8

    l-a. Bu lafzın Arapça bir kelimeden türemiş olduğunu kabul edenler içinde, lafzın türediği kök hususunda en güçlü olan, Allah kelimesinin “el-îlah” dan türemiş olduğu görüşüdür. Ancak burada da “ilah” kelimesinin hangi sülasîden türediği hakkında fikir birliği yoktur. Fakat bu kelime için öne sürülen farklı bütün sülasilerin, mana itibariyle, ilah fikrinin bir yönünü ifade etmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

    1) İlah kelimesi “elehe- ye’lehu” sülasisinden gelme ism-i meful manasında “fiâl” vezninde bir isimdir.29 Bu fiil “abede” ile eş anlamlı olarak ibadet etmek manasina gelmektedir. Şu halde “ilah” isim olarak kendisine ibadet edilen “ma’-bud” demektir. Allah lafzının bu kökten türetildiğini kabul edersek bu kavram “belirli olan gerçekten ibadet edilmeye layik tek varlık”ı ifade eden bir isim manasına gelmektedir. Tefsir alimlerinin cogunlugu bu gorüştedirler.30 Aynca Taberi, Ibn Abbas’ın da bu görüşte olduğunu zikreder.31
    İlah’dan Allah kelimesine gelişin nasıl oldugu hususunda vine farklı kanaatlerle karşılaşıyoruz. Bir görüşe göre, ilah kelimesine azamet ve büyüklük ifade etmesi için harf-i ta’rif olan “el” eklendi. Çünkü bu isimle sadece tek ilah olan Vacibu’l-Vucud ifade edilmek istendi. “Elif-Lam”dahil olunca, bir kelimede birden fazla kullanılmış olduğundan dolayı hemze düşürüldü. Buradaki maksad “el” öntakısını hemzeye bedel yapmak değil, bilakis tahfif idi. Nida “ya” sı geldiğinde hemzenin neden düşmediğine gelince: Eğer hemze hazf olunsaydı kelimenin manası anlaşılmaz olacaktı.32

    Fakat Ebû Ali el-Fârisî bu izahı kabul etmemektedir. Ona göre “el” Öntakısı hemzeden bedel olarak gelmiştir. Eğer aksi olsaydı “el-îlah” şeklinde kullanılması mümkün olurdu. Halbuki bu kelime Allah hakkında hemze hazf edilmeksizin kullanılamaz. Aksini kabul etmek Allah’ın âlemi olan özel isimde iştiraki gerektirir.

    Ebu’l-Heysem ise bu süreci şöyle açıklamaktadır: “elif-lam” Harf-i ta’rif olarak kelimeye dahil oldu, böylece kelime “el-îlah” şeklini aldı. okunmasındaki güçlükten (istiskal) dolayı Arap hemzeyi düşürdü, hemzeden kalan kesreyi ise harf-i ta’rifin lam’ına verdi. Böylece hemzeden bedel olan kesre lam’da yerini almış oldu. Bu şekilde kelime “elîlah” şeklini aldı. Ancak yalnızca sakin olarak bulunabilen ta’rif lam’ı harekelendi ve iki harekeli lam yanyana geldiğinden birincisi ikincide idğam olundu, böylece Allah kelimesi türetilmiş oldu”.33

    İlah kelimesinin türetildiği kök olarak kabul edilen bu fiilin değişik harf-i çerlerle farklı manalara geldiği zikredilmektedir. Mesela; Râzî’nin anlattığına göre aynı fiil, “elehe’r-raculü” şeklindeki kullanışında “sığınmak, iltica etmek” manasına gelmektedir.34 Allah insanların, ve bütün mevcudatın melceidir. Çünkü O Vâcibü’l-Vücûd olduğundan bütün mümkünat hem varlıkları hem de sıfatları açısından O’na muhtaçtır,35

    Aynı fiil, bir vakıa karşısında hayret ve dehşete düşmek manalarına da gelmektedir. Buradan hareketle Allah varlığı ve azameti karşısında akılların dehşet ve kalblerin hayrete düştüğü varlık olarak anlaşılabilir.36

    Son olarak ise, bu fiil “ba” harfi ile kullanıldığında “Bir yerde sabit olmak” manasına gelmektedir. Bu manadan hareketle Allah’ın sabit ve değişmelerden münezzeh bir Vacibü’l-Vücûd olduğu söylenilebilir.37

    2) İlah lafzı “Velehe” sülasisinden türetilmiştir. Bu görüşe göre kelime aslında “Vilâh” şeklindeydi. Bu, manası ism-i meful olan “fiâl” vezninde bir kelime idi. Vav’dan bedel olarak hemze geldi ve kelime “ilâh” şeklini aldı.38

    Kelimenin manası hakkında farklı iki görüş vardır: Birincisine göre “velh” “aşırı muhabbet ve aşırı merhamet” manasına gelmektedir. Ancak Fahrüddin Râzî’ye göre bu sevgi-Allah kelimesi gözönüne alındığında- acaba Allah’ın kullarına karşı olan sevgisi mi, yoksa kulların O’na karşı olan sevgisi midir? Çünkü, “Allah kullarını sever, onlar da O’nu severler”.39

    Allah lafzının bu iki manadan da türetilmiş olması, mümkündür. Ancak bunun ezeli bir isim olduğunu kabul edersek O’nun ezeli muhabbetinden hareket daha ma’kuldür. Çünkü mahlukat yok iken onlardan sadır olacak bir fiilden dolayı İlah’ın isimlendirilmesi bazı problemler ortaya çıkaracaktır. Burada ya Tanrı fikrinin insanların kendi ruh haletlerinin bir neticesi olduğunu söylemek veya varlığın ezelî olduğunu kabul etmek gerekecektir.40

    İkinci görüşe göre ise; bu kelime, “Hayret etmek, korkunun ya da sevincin şiddetinden dolayı aklın kaybolması, hüzün ve kederin artması” gibi manalara gelmektedir. Bu tarifle Râzî’nin verdiği tarifi birleştirerek değerlendirmek mümkün görünmektedir. Zira insan sevdiği bir varlığa olan uzaklığından ya da onu kaybetmesinden doğan endişe ve korkudan dolayı hüzünlenir. Sevginin şiddetine göre bu yüzden aklını kaybedebilir.

    Aynı şekilde ona olan visalden, onunla buluşmadan dolayı sevinir.İlâh kelimesinin bu kökten gelmiş olması lafız cihetinden hayretin Allah’a izafeti mümkün olmadığından dolayı problemli olmasına rağmen, mana itibariyle ilahi fiilleri tefekkür edenlerin hayretlerinin sebebi olduğundan dolayı kabul edilebilir.41 Ayrıca, “velh” kelimesi Muhyiddin İbn Arabi’ye göre “aşırı vecd” manasına gelmektedir.42 Bu tarife göre de kelimenin beşeri yanı ağır bastığı görülmektedir.

    Buraya kadar İlah kelimesinin türetilmiş olması muhtemel olan iki kökün manaları üzerinde durduk. Daha önce de söylediğimiz gibi, çoğu müfessirler, Allah lafzının İlah kelimesinden – ki bir cins isim olarak kabul edilir; meselâ: insan veya at gibi43 – müştak olduğu kanaatindedirler. Bu görüşe destek veren bir husus da bu iki kelimenin Kur’an’da kullanılış şeklidir. îlah kelimesi Kur’an-ı Kerim’de hiçbir ayette “el” öntakısı ile beraber kullanılmamıştır. Daima nekre yada herhangi bir kelime veya zamire muzaaf olarak kullanılmıştır, “ilâhukum ilâhun vahid” de olduğu gibi. Buna karşılık ; Allah kelimesihiçbir yerde başka bir kelimeye muzaaf olarak geçmemektedir, normal isimler gibi tenvin aldığına da hiçbir yerde rastlanmamaktadır. Bu lafzın tesniye ve cem’i şekli mevcud değildir. Bütün isimler bazı hallerde tenvinli olarak nekre durumunda bulunduklarında başlarında bulunan harf-i tar’rif düştüğü halde bu kelime hiçbir değişikliğe uğramamaktadır. Birinci harfi olan hemze ise, bazen vasi hemzesi, bazen de kat’ hemzesi durumundadır.44 Bu ve benzeri hususların, Allah kelimesinin İlah’ın marife hali olduğunu söyleyen âlimlere destek verdiği kabul edilebilir. Fakat bu kullanımlardan hareketle yine de kesin bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.

    l-b. Allah lafzı “lâhe” den türetilmiştir.

    Bu görüşü kabul edenler arasında meşhur dil âlimi Sibeveyh de zikredilmektedir.45

    Bu kelime için değişik iki kök mümkün görülmektedir. Bunlardan birincisi “leyehe”; ikincisi ise, “leuehe” dir.

    “Lâhe” nin birinci kökten geldiği farzedilirse; kelime “gizlendi” (ihtecebe) manasına gelmektedir. Buna “el” ilave edilerek Tanrı’ya âlem olan isme ulaşılmış olmaktadır. Bu manaya göre “Allah, mutlak gizli ve beşerî kabiliyetlerin ihata sahasının dışında olan” demektir. Ayrıca aynı fiil “yükseldi”, “yüce oldu” (irtefe’a, ‘alâ) manalarına da gelmektedir.46 Bu manada güneş semada yükseldiğinden dolayı ona “el-ilâhe” denilmiştir.47 Fakat bu yüksekliği mekan açısından değerlendirmek Allah hakkında mümkün değildir. Çünkü O mekan ve zamanın yaratıcısı olduğundan, zaman ve mekanla sınırlanması mümkün olmayan müteal bir varlıktır. O’nun yüceliği varlıklara benzemekten, sonradan yaratılmışlara mahal olmaktan yücelik manasındadır.48

    İkinci kökten geldiği kabul edildiğinde ise “parlak oldu ve aşikar oldu” manaları vardır. Bu durumda Allah’ın varlığının vacip olduğundan dolayı beşeri duyumlar sahasına giremeyecek kadar apaçık olduğu manası çıkarılabilir.

    Ayrıca Tâif kabilesinin meşhur putu olan Lâfın da ismini aynı kökten aldığı söylenmektedir49

    lc. Allah lafzı “huve” den türetilmiştir.

    Bazı gramerciler Allah lafzının Arapçadaki üçüncü tekil şahısı ifade eden bir zamir olan “hüve” den geldiğini iddia etmişlerdir. Çünkü bu zamir sadece “gâib ve müfred” olan bir varlık hakkında kullanılabilir. Allah da mahlukatın idrakinden gaib olduğu gibi; hem zatı ve hem de sıfatları açısından tekdir.

    Bu görüşe göre İnsanlar Allah’tan sadece “O” diye bahsetmekte idiler. Daha sonraları bu harfe malikiyyet bildiren “lam” harfi eklendi. Çünkü Allah kainattaki herşeyin tek ve şeriksiz sahibidir ve herşeyin yaratıcısı da sadece “O”dur. Vahdaniyyet ve azametini ifade için de ismin başına “el” harf-i tarifi getirildi. Böylece kelime herşeyin yaratıcısı ve sahibi olan yüce varlık manasında “Allah” şeklini aldı.

    2. Allah lafzı müştak bir kelimedir. Fakat türetildiği kök Arabca bir kelime değil, muarreb bir kelimedir.

    Arabların Tanrı için kullandığı sıfat ifade etmeyen isimlerin içinde bulunan “E.L.H.” harfleri, kendileri gibi Sâmî ırka mensub olan diğer milletlerde de aynıyla vardır. Meselâ; İsrail oğulları Tanrı fikrini ifade için “El” ismini kullanırlar. Bu isim hem tanrı fikrini bir cins isim olarak ifade eder, hem de tek tanrı fikrini anlatır. “Elo-him” ise sadece çoğul olarak tanrılar demektir.50

    Sibeveyh’in de kabul ettiği görüş olarak öne sürülen Allah lafzının “lâh” teriminin basma belirleyici olan “el” takısı getirilerek meydana geldiği fikri de bu görüşü destekler mahiyettedir.

    Buna göre Arablarm Tanrı hakkında kullandıkları “lah” isminin Süryanice olduğu söylenen “Lâha” veya Aramîce “alaha” kelimesiyle, “lâ hümme” nin ise İbranicede tanrılar anlamına gelen “Elohîm” 51 ile ilişkisi kurularak; Allah kelimesinin bu köklerden türemiş olabileceği üzerinde durulmuştur.

    Bize göre Sâmî ırka mensub olan kavimlerin Tanrı’ya verdikleri isimler arasında bir benzerlik bulunması hatta bazılarının aynı kökten gelmiş olmaları -bildiğimiz peygamberlerin hemen tamamının da bu ırka mensub olan kavimlere gönderilmiş olduğunu gözönüne alırsak- bütün bu dinlerin inandığı Tanrı’nın aslında aynı Tanrı olduğu ve O’na verilen isimlerin iştikaka dayalı olmayıp ilk konumu itibariyle Gerçek Ma’bud’a isim olduklarını göstermektedir.

    Öte taraftan müşrik arabların taptıkları putlara verdikleri isimler ile Allah’ın isimler arasındaki ses benzerliğine gelince; onların put lâfının isimlerini, Mutlak Mücerred İlah anlayışı idrak edememiş olduklarından dolayı, Hak ilâh’ın isimlerinden almış olmaları muhtemeldir Onlar’ın Allah’a inanan ceddlerinin bu inancından bazı kalıntıları devam ettirdikleri bir gerçektir.

    25- Beyhâkî bunlar arasında Halîl ve Hattâbî gibi gramercileri zikreder. Ebû Bekr el-Beyhakî, Kitâ-bü’l-Esmâ ve’s-Sıfât, Beyrut 1985, el, s.47vd.
    26- Ebû Bekr el-Beyhakî, Kitâbü’l-Esmâ ve’s-Sıfât,Beyrut,l985, c.l, s.47; Ebu’I-Kâsım er-Rağıb el-Is-fahani, el-Müfredât Fi Garîbi’l-Kur’ân, Beyrut, tarihsiz, s. 21-22; Muhammed Reşid Rıza, Tefsirü’l-Menar, Mısır 1990, c.1, s.37-38
    27- mesala bkz.: Muhammded Murtaza el-Huseyni el-Vasiti ez-Zebidi, Tacü’l-Arus, I-X, Beyrut, tarihsiz. (Mısır 1306 ,l.baskıdan ofset), İlah maddesi, c.9, s.374-475.
    28- Bkz.: Ebû Saîd el-Enbârî en-Nahvî, el-İnsâffî Me-sâili’l-HılâfBeyııe’n’Ncthviyyîn el-Basriyyîn ve’l-Kufiyyîn, I-II, 2.baskı , Mısır 1961, c.2, s.337-338; ez-Zemahşerî, Ebul-Kâsım Cârullâlı b. Ömer, el-Keşşâfan Hakâiki Gavâmizi’t-Tenzîl ve Uyünu’l-Ekâvîl fi Vucûhi’t-Te’vîl, I-IV, Beyrut, trs., el, s.6; Ebu’l-Kâsım ez-Zeccâc, Kitâbu İştikakı Esmâi’l-lâh, 2.baskı, Beyrut 1986, s.23 vd.; Ebû Hâmid Muhammed el-Gazâlî, Kitâbıı’l-Maksadı’l-Esnâ Şerhu Esmâillâhi’l-Husnâ, Mısır 1324, s.25; er-Râgıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s.21.
    29- Muhammed Murtaza el-Huseyni el-Vasiti ez-Zeb-idT; Tdcu’l-Arus, I-X, Beyrut, tarihsiz ( Misir, 1306, l.baskidan ofset), Ilah maddesi, c.9, s.374; Ebu Ca’fer Muhammed b.Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan an Te’vili Ayi’l-Kur’an, I-XXX, 2.baski, Misir, 1373/1954, c.l, s.22; e]-Beyhaki, Kitabu’l-Esma ve’s-Sifat, s.47-48; Ebu’1-Fadl §ihabuddin Seyyid Mahmud el-Alusi, Ruhu’l-Meant, I-XVI, Beyrut 1414/1994, c.l, s.94; Muhammed Re§Td Riza, Tefsirii’l-Menar, c.l, s.37.
    30-et-Taberi, Camiu’l-Beyan, c.l,s.22; ez-Zemahşeri, el~Keşşaf, c.l, s.6; Muhammed Reşid Rıza, Tefsi-rul-Mendr, c.l, s.37; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Yeni Mealli Tiirkge Tefsir, MX, Istanbul 1979, c.l, s.23 vd.
    31- et-Taberi, Camiu’l-Beyan, c.l5s.22.
    32. Beyhaki Kİtâbüfl-Esma&&. Sibeveyh’in de bu görüşte olduğunu zikretmektedir. Nida ya’sı ile hemzenin neden düşmediğinin söz konusu edilmesinin sebebine gelince; daha ilerde de göreceğimiz gibi bu husus Allah lafzının türetilmemiş bir kelime (alem-i mürtecel) olduğunu iddia edenlerin en önemli delillerinden biridir.(Ayrıca bu husus için bkz.: îsmâîl b.Hammâd el-Cevherî, es-Sı-hdh Tâcu’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, I-VI, 2.baskı, Beyrut 1979/1399, c.6, s.2223; ez-Zebîdî, Tâcu’l-Ârûs, İlah maddesi, c.9, s.375; Fahruddin er-Râzî, Levâmi’u’l-Beyyinât Şerhu Esmâi’llcüıi ve’s-Sıfât, Beyrut 1984, s.118.
    33. Ebu’1-Fadl Cemâlüddîn Muhamnıed b.Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’-Arab, I-XV, Beyrut,1375-1376/1955-Î956, İlâh maddesi, c.13, s.467.
    34- Fahmddin er-Râzi, Şerhu Esma, s.118 ( Râzî, laf-zatullah’m müştak olduğu fikrini reddetmesine rağmen Allah lafzının böyle bir kelimeden türediği görüşüne karşı Öne sürülmesi muhtemel soruları kendisi sorarak teker teker cevaplamaktadır.)
    Fahruddin er-Râzî, Şerhu Esma, s.118.
    36_ İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, İlah maddesi, c.13, s.467-470; Muhammed Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Me-nâr, c.l, s,37.
    3′- İbn Manzûr, Lisânü’1-Arab, İlah maddesi, c.13,
    s.467-470.
    38- Beyhakî, Kitâbü’l-Esmâ, s.47; ez- Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, ilâh mad., c.9, s.375.
    39- Maide, 5/54. M
    40- Fahruddin er-Râzî, Şerhu Esma, s.120. Burada Fahruddin er-Râzî’nin de işaret ettiği bir problem vardır: Allah lafzına menşe’ ararken hareket noktası ne olacaktır? Eğer biz kulların veya daha genel bir ifade ile varlıkların durumlarından hareketle Tanrı’yı isimlendirecek olursak bu bazı mahzurları beraberinde taşıyacaktır. Çünkü mahlukat bu hal üzere yaratılmadan Önce de İlah , Allah ismine sahipti. İşte İlah kelimesinin farklı köklerden türemiş olmakla beraber Allah lafzının menşei olduğu kabul edilirse Tanrı fikrinin beşeri zaaf ve özelliklerden doğduğu fikrine kuvvet kazandırmış olabiliriz
    41-Muhammed Reşîd Rızâ, Tefşîrü’t-Menâr, c.l, ş.37.
    42- Zebîdî, Tacu’l-Ârûs, ilah maddesi, c.9, s.375; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, ilah maddesi, c.13, S.4G9; Muhammed Reşîd Rizâ, Tefsîrü’l-Menâr ,c.l, s.37.
    43. Muhyiddin İbn Arabî, Mu’cemu İstılâhâtı’sSû-fıyye, Beyrut 1990/1411, s.62
    ’44- Mesela, ” bismillahi ve vallahi”de vasıl hemzesi olarak, “ya Allah” deyiminde kat’ hemzesi olarak okunmaktadır.
    45. Cevheri, es-Sıhâh, Lâhe nıad.; Zebîdî, TCıcu’l-Ârûs, Lâhe mad.
    46- Fahruddin er-Râzî, Mefâihu’l-Gayb, c.l, s.160.
    47- İbn Manzûr, Lisânu’1-Arab, Lâhe maddesi.
    48- Fahruddin er-Râzî, Mefâihu’l-Gayb,c.l, s.160.
    49İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Lâhe maddesi. Eğer Lafza-ı Celâl ile Lât m aynı kökten geldiği gibi bir iddiada bulunursak, Lât ismi ile ilgili ortaya atılan iddialardan dolayı Allah isminin İbraniceden veya Süryaniceden gelmiş olabileceği fikri kuvvet kazanacaktır.
    50- Xavier Leon-Dufour, Vocabulaire de Theologie Bib-lique, 6. baskı, Paris 1988, s.279.
    51- Suat Yıldırım, Kur’an’da Ulûhiyyet, îstanb 1987, s.106.

    Yukarıdaki metnin alındığı eser:
    İslam Düşüncesinde Allah-Alem İlişkisi, Dr. Halife Keskin, Beyan Yayınları, İstanbul 1996

  2. islamiyetgercekleri said

    İşte Al İlah ile Allah arasında sadece bir ”İ” harfi fark vardır. Bunu reddetmek için sayfalarca döktürmüş İslam alimleri.

    Mesela bizler ”geleceğim” deriz. Aynı zamanda yıllar içinde bu söylem değişir konuşma dilinde. Gelecem, gelcem gibi şekillere girer.

    İlte şimdi kalkıp ben Gelecem ile geleceğim aynı kelime değildir farklıdır gelecem geleceğimden türeme değildir diye izahat yapsam sizin gibi döktürmem gerekir. Oysa herşey gözler önünde apaçıktır..

    AL İLAH i harfi düşmesi ile ALLAH olmuştur.

    Kaldı ki ALLAH neden Tevratta kendisini ALLAH diye isimlendirmemiştir? Yada İncilde neden ALLAH kendisi için farklı isim kullanır?

    128 bin küsur peygamber içinde neden sadece Muhammed e ben ALLAH ım diye ismini demişte diğerlerine dememiş?

    Evet, Allah,al-ilah, yani El-İlah tan gelmiştir. O da antik Kenan panteonu baş tanrısını adidir. Ay tanrısıdır. Sembolü hilaldir. Bir diğer ismi de Sin dir. Yani parlak olan ışıldayan.

    • sametarikan said

      1-Arapların İslam öncesi Allah inancı olduğu fikri yeni bir buluş değildir. Peygamberimizin babasının adı bizzat “Abdullah” ( Allah’ın kulu) dur. Kuran’da bu gerçek, bir çok ayette ifade edilir. Bunlarda birisi şöyledir:39/3- Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Bu ayetten de anlaşılacağı gibi peygamberimizin döneminde müşrikler Allah’ı biliyordu; ama “Putlara bizi Allah’a yakınlaştırsın diye tapıyoruz” diyorlardı. Onlarda Allah’ı tümüyle bir inkar söz konusu değildi. Sadece bazı putları ona ortak koşuyorlardı.

      Allah inancı İslam öncesi diğer hak dinlerden geliyordu. İslam dininin ilk geldiği dönemde İbrahim dininden gelen “Hanef” dini de bu ortamda bulunmaktaydı. Bunlar dinlerini dejenere etseler de İbrahim’in dininden gelen birçok ibadeti ve inancı korumayı başarmışlardı. O yüzden İslam öncesinde de Allah inancı ve hac, namaz, oruç gibi ibadetler de bozulsa da hala mevcuttu. Dolayısıyla İslam geldiğinde bu kavram ve ibadetleri onlardan almamış, aksine onları ilk defa insanlara buyuran Allah, hataları düzelterek tekrar Hz. Muhammed vasıtasıyla tüm insanlara emretmiştir.DETAY iÇİN TIKLAYINIZ

      2-Bu konuda delil olarak gösterilmeye çalışılan arkeolojik bulgularda kasıtlı olarak çarpıtılmaktadır. Bu bulgular Mekke bölgesinde değil oradan çok daha uzak güney Arabistan bölgesinde bulunmuştur. Bu bulgular kasıtlı olarak Kuzey Arabistan’da bulunmuş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.

      3- Ay tanrısı Arkeolojik bulgularda “Sin” olarak geçer. Allah (el-ilah) kelimesinin ay tanrısı olduğu iddiasını destekleyecek hiçbir kanıt yoktur. Buna rağmen bu tarz iddialarda birkaç resim koyup altına böyle bir yorum yazarak Ay tanrısının Allah olduğunu iddia ederler. Eğer biraz bunun kökeni soruşturulsa, bu iddiaların fanatik din düşmanlarının vehmi olduğu ortaya çıkacaktır.

      4- Camilerin Kubbesinde ay sembolünün bulunması Ay kültünün bir uzantısı olduğunun delili olarak sunulmaktadır. Bu da oldukça desteksiz bir iddiadır. Camilerin tepesine ay sembolü konması Peygamberimizin döneminde kullanılan bir sembol değildir. Hatta halifeler döneminde de kullanılmamıştır. Bu adeti ilk yapanlar Emeviler de olmamıştır. Bu adet ilk defa Araplar tarafından değil, Türkler tarafından uygulanmıştır. Alparslan 1064’te Ani’yi fethedince camiye çevrilen katedralin kubbesindeki büyük haç indirilip yerine büyük bir hilal konulmuştur. Ve bundan sonra bu uygulama gelenek haline gelmiştir. Müslümanların ay takvimi kullanmasının yine Ay kültüyle alakası yoktur. İslam geldiğinde var olan takvim budur. Ve Müslümanlar da bunu kullanmışlardır. Sonradan bu takvime geçmemişlerdir. Bu iddiaların hiç birinin temeli yoktur. Sadece akla gelen her şey, temelsizce bu şekilde vehimlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Yoksa herhangi bir akli ve bilimsel bir dayanağı yoktur.

      5- Bu konuda en açıklayıcı nokta ise Allah kelimesinin kökeni ile ilgilidir. Allah kelimesi “El-İlah”tan gelir. “El” takısı İngilizcedeki “the” gibidir. Allah (El- İlah) “The God” anlamına gelir. Yani Allah El- İlah belli bir ilahtır. Bu kelime sadece Arap dilinde yoktur. Arapçanın mensubu olduğu Sami dillerinde de bu kelime vardır. Örneğin İbranice’de “Elohim” ( Tanrı) kelimesi bu kökten gelir. Ayrıca yine aynı dil ailesinden gelen ve Hz.İsa’nın ana dili olan Aramicede de aynı kelime vardır. Hem de Arapçadaki “İlah” kelimesiyle aynı kelimedir. Okunuşu da aynıdır.

      Bu konuda Aramice bir sözlüğe ulaşamayanlara bir filmi kaynak olarak gösterebiliriz. Mel Gibson’un yönettiği “Passion” filminde, konu orijinali gibi olması için o dönemde konuşulan diller seçilmiştir. Filmde, İsa rolünde oynayan kişi de Aramice konuşmaktadır. Bu filmde bir çok yerde Tanrı kelimesi kullanırken Aramice “İlah” şeklinde telaffuz edilir. ( Bu filmi seyretme imkanı bulunanlar, Hz. İsa rolündeki kişinin çarmıha gerildiği sahnede, Aramice Allah’a dua ederken “İlah” diye seslendiğini duyabilirler, yine benzer bir şeyi Yahudi rolündeki kişinin Hz. İsa’yı sorgularken, “Sen Allah’ın oğlu musun?” diye sorarken, yine Aramice “ilah” kelimesini söylediğini duyabilirsiniz.”)

      Bu gerçek Fanatik Hıristiyanların iddialarını tümüyle boşa çıkartmaktadır. Eğer El- İlah ay tanrısıysa, Hz. İsa’da bu tanrıya inanıyordu. Ona bu isimle dua ediyordu. Böyle bir şey söz konusu değildir. Hz. Muhammed’in seslendiği Allah ile Hz. İsa’nın seslendiği Allah aynıydı. Ve o her şeyin yaratıcısı olan eşi ve benzeri olmayan yüce Allah’tır.Dolayısıyla bu iddiada bulunan Hıristiyanlar bilmeden kendi kendilerini yalanlamaktadırlar. Bu iddialarda bulunanlar kendi dinlerini bilmeden, Aramicede tanrının ne demek olduğundan haberleri olmadan, İsa’nın konuştuğu dilin farkında olmadan bu vehimleri söylemişlerdir.

      Sonuç olarak, bu iddialar tümüyle gerçek dışıdır. İslam tevhid dinidir. Bu din Adem’den günümüze kadar yeryüzünde hep var olmuştur. Allah elçileri vasıtasıyla bu dini İnsanlara ulaştırmıştır. Allah Kuran’da insanları aya güneşe değil sadece Allah’a tapmaları gerektiğini şöyle vurgulamaktadır:

      41/37- Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Alah’a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O’na ibadet edecekseniz.

  3. islamiyetgercekleri said

    Siz yoksa Camilerin minaresine ne diye hilal amblemi koyduğunuzu hiç kendize sormadınız mı. O hilal sizin Allah ınız Müşriklerin ise Al İlahının simgesidir…

    Neden camilerde mihrab var bir sorun kendinize. O oyuk ne güzelde bir heykelin konulacağı yere uygun duruyor. Putperest mabedlerine giderseniz görürsünüz sizin mihrab dediğiniz yerde heykeller durur…

  4. encodeum said

    Peki putperestlik nerden çıkmıştır?
    İslamiyetin esinlendiği kaynağın putperestlik olduğunu söyleyen kişi tutarlı olmalı ve putperestliğin de nerden çıktığını araştırmalı.

    Bulamaz ise yardımcı oluruz inşallah…

  5. yolcu said

    Araplar Hz. İsmail’in soyundan gelmiştir.Yani ALLAH’a inanıyorlardı. Lat, Uzza, Menat ve diğer tanrılar daha sonra çevredeki putperst kavimlerin etkisinde kalmalarıyla oluşmuş. Yani ALLAH ismini onlar sonradan ortaya çıkarmamıştır. ayrıca ALLAH kelimesinin nereden geldiğini de 1. yorumu yazan kardeşim sana iyicene anlatmış.

  6. islamiyetgercekleri said

    Birinci yorumda anlatılan sadece laf kalabalığı. Elle tutulur bir şey yok. Bir kısım alimlere göre şöyle, bir kısım alimlere göre böyle demiş. İslam alimleride kıvırmak için farklı farklı tezler öne sürmüşler ve eminde değiller.

    Soru 1. Allah neden diğer indirdiği dinlerde kendini ALLAH olarak adlandırmamıştır? Madem iddia ya göre Araplar İbrahim yani Yahudi soyundan gelme, neden İbrahim e Allah adını Yahve demiştir?

    Soru 2. Neden Allah durup dururken kendisini RAHMAN olarak isimlendirmiştir ki bu isim daha önce insanlar tarafından kullanılmıştır. Örnek. Yemenli RAHMAN.

    soru 3. Onlarca yorum yapmışsınız ama AL İLAH tan türeme AL LAH kelimesini tam olarak çözememişsiniz. Bu gidişle zor çözersiniz. Zira İslam ın simgesi bile PUT tan kalma. Hilal Ay tanrısı..

    Soru 4. Muhammed in babasının ismi bile Alilah tan türemedir ki o zaman daha İslam dini inmemiştir. “Abdullah” (Al İlah ın kulu) tır.

    Aynı zamanda ALLAT, ALLAH’IN DİŞİL YAZILIŞIDIR, AL İLAH A DOĞURGANLIK BAĞPŞEDEN PUTTUR, HACERUL ESVED ÜREME ORGANIDIR. UZZA, MENAT KIZLARIDIR.

  7. islamiyetgercekleri said

    Putperestlik İslamda bir sürü şeyde vardır..

    1. Kabe denilen taşın etrafında dönmek.(Taşa tapım)
    2. Hacerül Esvet Taşına dokunmak onun etrafında dönmek..(Taşa tapım)
    3. Camilerin üzerinde duran eski Ay Tanrısının sembolü HİLAL
    4. Peygamberin kılı, hırkasını v.s. ziyaret edip el sürmek.
    4. Namaz kılmak
    5. Kurban kesmek
    6. Camilerde mihrap(Eskiden putlar o boşluğa konurmuş)

    Eğer araştırırsan bütün bunları çok tanrılı dinlerde hemde alasını bulursun.

  8. yedibela said

    Bu yazıların ve araştırmaların kaynağı hristiyanlardır. Yani tanrısı; yhvh adonay olan ve yahudiler(siyonlar) ile aynı inanışta olan kişilerdir.

    Bu araştırmaları yapan bu topluluklar, kısa bir zaman önce TÜRKİYE DE TÜRK OLMADIĞINI DA iddia etmişlerdi.

    Aynı zamanda bu topluluklar(amerikanlar ve israilliler); Emperyalist bir güç olarak, hedeflerindeki sömürmek istedikleri tüm ülkeleri:

    -İçlerindeki tutarsızlık, istikrarsızlık çıkartan gruplardan faydalanarak,

    -Ülke yönetimini, kullanabilecekleri ve yönetebilecekleri kişiler ile doldurarak,

    -Kendi içlerindeki ajanları, provakatörleri, siyonları o ülkelere göndererek,

    -Ülke insanlarını, kendilerine karşı sempati duyar hale getirip, yaptıkları sinsilikleri göremeyecekleri hale getirerek,

    -Bunlara benzer birçok yolla, ülke insanlarının benliğini ve bilincini yok ederek, ülkeleri yönetimleri altına almaya çalışırlar…

    Başaramazlar ise; ab birliği ile savaş açıp başarmaya çalışırlar…

    Bugün, Dünya üzerinde süper güç olma yolunda ilerleyen amerika, israil ve çin gibi ülkelerin, bu ihtirasları; hep bir şeyleri yok ederek devam etmektedir…

    Örnek;
    -Atom bombası üreten kore; DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ’Nİ yok ederek, süper güç olmaya başladı.
    -Amerika; ırak’tan çekilmiyor(çünkü yeraltı kaynakları daha tükenmedi). Sırada iran ve TÜRKİYE var. Zaten amerika hep böyle yol alarak, bu hale geldi…
    -İsrail; Bugün Filistin’e saldırıyor… Hep saldıracak bir yer bulmuştur…

    Nede olsa süper güç olmak kolay değil…

    Gelelim TÜRKİYE DE TÜRK var mı? konusuna:
    -TÜRKİYE adı üstünde; TÜRK ÜLKESİDİR.
    -BALKAN(Bulgaristan) GÖÇMENLERİ; ATİLLA HAN’IN oğlu DENGİZİK’İN Boyu olan OGURLAR(BULGARLAR)’DAN oluşur. Yani TÜRK’TÜRLER…
    -BALKANLAR’A Osmanlı zamanında; TÜRKİYE’DEN de TÜRKLER göç etmiştir.
    -SELANİK(Yunanistan) GÖÇMENLERİ; ULU ÖNDER ATATÜRK’TE bir Selanik göçmeni ve kurtarıcımız olarak, TÜRK olduğuna göre; onlarda TÜRK’TÜR..

    Sonuç olarak; TÜRKİYE TÜRKLER’DEN oluşan bir ÜLKEDİR…

    Amerikanlar(masonlar) ve din kardeşleri; yahudiler(siyonlar); öncelikle TÜRKLÜK BİLİNCİNİ yıkmaya çalışarak, TÜRK insanını kendilerine bağımlı hale getirmeye çalıştılar…

    Şimdi ise; Müslümanlık inancı ile uğraşarak, inanç kavramını da yıkmaya çalışıyorlar…

    Gelelim Al-ilah ve ALLAH karşılaştırmasına(Ay kültü meselesi);

    -Birincisi bu Al-ilah(Ay Tanrısı put) ile ALLAH arasındaki fark birisinin put, diğerinin ise put olmamasıdır. Al-ilah denilen put ve arkeolojik kazılar da çıkarılan tabletler. HZ. MUHAMMED’in yaşadığı MEKKE’DE(Kuzey Arabistan) değil, Güney Arabistan’da bulunmuştur. Ve Kuzey Arabistan’da gibi gösterilmiştir. Yani saptırılmıştır…

    -İkincisi bu kelime; Al-ilah(Ay Tanrısı – Sin – Put) değil, El-İlah(İlah-ALLAH-Yaratan)’tır. İbranice’de; Elohim, Hristiyanlık’ta; Yhvh gibi, adlar ile hitap edildiği şekilde…

    Şimdi sorum şudur:

    Madem ki Müslümanların inandığı ALLAH tek ise ve Müslümanlık inancında putperestlik yok ise; siz nasıl oluyorda Nemrut’un Ay Tanrısı Sin’i ile ALLAH’I bir tutuyorsunuz?

    Timurlenk(Demir GÜRKAN) neden oluşturduğu topluluk içindeki Putperest MOĞOLLARI, Zerdüştleri, Müslüman yapmaya çalışmıştır?

    OĞUZLAR Neden savaşta aldıkları bölgeleri Müslümanlaştırmıştır?

    Müslümanlar putperest oluyorsa; evlerinde neden bir putları yoktur?

    Kaç tane Müslüman evine misafirliğe gittiniz de nerede puta rastladınız?

    Bu iddiaları ortaya atanların ne olduğu belli iken; siz neyin davasını gütmektesiniz?

    Sizler belki ensest yaşayabilir, üniversite kanalizasyonlarını bebek mezarlığına çevirebilirsiniz; fakat, Müslümanlık inancına sahip TÜRKLER’E attığınız çamurları, sizlerin yaptıkları ile ölçüp-tartsak, sapık yaşam konusunda, hangi taraf ağır basar acaba?

    Gününü en az 8 saat, hafif olmayan işlerde çalışarak geçiren ve evine gidince, yorgunluktan dolayı uyumaktan başka bir şey düşünmeyen bir kişiyi, nasıl bu şekilde eleştirebiliyorsunuz?

    Günübirlik ilişkiler ve sınırsız cinsel yaşam peşinde, 4x4ler ile koşan, barlarda, diskolarda kadın avcılığı yapan, zengin amerikan conileri sizler değil misiniz yoksa?…

    Müslüman TÜRKLER’İN içinden çıkan, bir kaç sapık ruhlu kansız, tüm Müslümanları aynı mı yapar?

    Müslümanlık sadece TÜRKLER için değil; inanan herkes içindir…

    Arapların ve acemlerin Müslümanlığı şeriat ile yol aldığı için, sapıkça olabilir; fakat TÜRKLER’İ, araplar ve acemler ile bir tutmanın mantığı nedir?

    Puta tapan arapların bir kolu olan (acemler-kürtler) Naram Sin(Babil kralı Nemrut)’tun kavmidir. Nemrut ay’ı, güneş’i ve yıldızları tanrılaştırmış, putlara tapan bir kavme sahip olmuştur. Daha sonra yetinemeyip kendisini de ilah yapmış ve kendisine tapılmasını istemiştir…

    Sonunda Hz. İbrahim ile girdiği, inanç kapışmasından, mağlup olarak çıkmış ve kavmi ile birlikte helak olmuştur…

    Kimse kalkıpta Babası belli olmayan Sargon’un torunu Nemrut’u ve helak olan sapık kavmini, HZ. MUHAMMED ile bir tutmasın…

    -Oradaki Al-ilah kelimesi arkeolojik kazılarda çıkartılan; Nemrut’un Ay Tanrısı(Sin)’dir. ALLAH kelimesi ile bir ilgisi yoktur.

    -Camilerin tepesindeki HİLAL ise SULTAN ALPARSLAN’DAN kalmadır; Sultan Alparslan 1064’te Ani’yi fethedince camiye çevrilen katedralin kubbesindeki haç indirilip yerine büyük bir hilal konulmuştur. Yani; Camilerdeki Hilal, TÜRKLER ile başlayan bir gelenektir…

    Hala bu Hilal konusu kafanızı karıştırıyorsa ve araplardan kalma olduğuna inanıyorsanız, size şunu sorayım:

    GÖKTÜRKLER’İN kullandıkları paraların üzerindeki ay-yıldız resmi nereden gelmektedir? Yoksa GÖKTÜRKLER DE mi araptı?

    Bu durumda ortaya, ne kadar yaman bir çelişki çıkıyor değil mi?

    İslamiyet inancı HZ MUHAMMED’DEN öncede vardı. HZ. MUHAMMED ile KURAN-I KERİM halini aldı.

    Son olarak birisi bana şunları açıklayabilir mi acaba?

    -Hacerül-Esved taşı KABE’ye nasıl gelmiş? bunu yazan bilim adamları(hristiyan mason dincileri) bu olayı da açıklasınlar bir zahmet.

    -Son zamanlarda, Göklerde çıkmaya başlayan; (Önce MEKKE’DE sonra Çeçenistan’da) ALLAH yazılarını da açıklayacak birisi varsa, onuda buraya alalım.

    -KUDÜS’teki havada asılı kalan MUTALLA TAŞI için, bu bilim adamları bir açıklama getirebilir mi?

    -Lut(Acemler) kavminin helak oluşu sonrasında; açılan ve içine hiçbir teknoloji abidesinin giremediği delik ve hala sapa-sağlam duran insan iskeletleri konusunda kim bir açıklama yapabilecek?

    -Kerbela denilen yerde Hz. Hüseyin’in her ölüm yıldönümünde içinden kan akıtan ağaçları da açıklasın bu bilim adamları bana…

  9. girljedi said

    ” Camilerin minaresine ne diye hilal amblemi koyduğunuzu hiç kendize sormadınız mı. O hilal ”

    Az bir Tarih bilgiisine sahip olsa idiniz, o Hilali getirip İslamiyet sembolü yapanın Türkler olduğunu bilirdiniz,dahası islamiyet ilk doğduğunda sadece yeşil bir bayrak sancak olarak taşınırdı ki o yeşillik de doğayı,hayatı simgelediği için yoksa gene sembol değildi aslen islamiyetin o.

    Al-İlah kelimesinin direkt Allah kelimesi olarak görmek ona çevirmek bunun anlamı budur demek komik olmuştur.

    İlah=Tanrı(Türkçe karşılığı) Al-İlahın bş tanrı olduğu söylendiğine göre Al ekinin ne olduğunu siz tahmin edersiniz artık 🙂

    Abdullah ismi=Allah ın kulu anlamındadır, İlahın kulu değil. “ullah”

    Allah ismi her daim var idi.Hz.Adem zamanınd da,Hz.İsa zamanında da, Hz.Muhammed zamanında da.Bu yüzden zaten bu ismin var olması bu dediğimizi doğrular niteliktedir.

    İslam dininden önce Allah’ın dini vardı.Bunu hakkıyla yaşayanlar da vardı.Her dönemde olduğu gibi İslam emir olunmadan önce Allah katında geçerli olan din Hristiyanlık idi.Ama Hristiyanlıkta bir bölgeye geldiği için Hazreti Abdullah Bundan sorumlu değildi,onun sorumlu olduğu itikad Hazreti İbrahim’in Hanif(doğru) dini idi Çünkü Hazreti İbrahim Hazreti Abdullah’ın yaşadığı bölge de yaşamıştı.Hazreti Abdullah da iBRAHİM Alehisselam’ın hanif(doğru) dininden di.Ortak olarak bütün dinlerin amacı zaten Hanif(doğrunun) dinidir.Yani Tevhid’dir Burayı bilmeyen anlamayan kişiler diğer yerleri hiçbir zaman algılayamazlar.İkincisi de o zaman o bölge de de Abdullah,Abdurrahman gibi isimler kullanılıyordu.Bir doğru var ki o da şudur bu isimleri müşrikler de kullanıyordu.Bunun şaşılacak bir durumu yoktur zira müşrikler Allah’ı inkar etmezler yalnızca ona ortak koşarlar arada ki fark budur.Bu da gösteriyor ki o zaman bile butür isimler mevcuttu yani Allah’ın dini vardı ve kendisi de biliniyordu.

    ayrıca Al-İlah,El-İlah dışında Allah kelimesine benzer çok kelime vardır.

    El-Laha misal ya da İbranice Eloah,Keldanice Alaha laha ya da Aramice, Elāhā ya da Süryanice Alāhā gibi.

    Bunların hepsi de İlah anlamına gelmektedir ve belirteyim Allah özel isim olmasına rağmen tek adı bu değildir.99 adının dışında birçok yahudilerin veya hristiyanların kullandığı isimler de var 🙂 🙂

  10. richardak2 said

    Elohi Elohi, lema sevaktani?
    (El Ilah, El Ilah, beni neden biraktin?)

    Niyet kotu olmasin… Allah sizi affetsin.

  11. hesap23 said

    Enam 75. Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

    Enam 76. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi.

    Enam 77. Ay’ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi.

    Enam 78. Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

    Enam 79. Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.

    Furkan 61. Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.

    Fussilet 37. Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun âyetlerindendir. Eğer Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde edin!

    ŞUARÂ 5. Kendilerine, o çok esirgeyici Allah’tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.

    ŞUARÂ 6. Üstelik (ona) “yalandır” derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.

    ŞUARÂ 221. Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?

    ŞUARÂ 222. Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.

    ŞUARÂ 223. Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.

Yorum bırakın