Hangi Gerçekler

Hangi Tanrı?

İslam evrensel değildir.

Fussilet 44. Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu?

Ama Türklere göre de arapça yabancı bir dildir.
eğer Araplara yabancı dil olmaz diyorsanız Türklere, Fransızlara, İngilizlere de Arapça yabancı dildir peki neden sorumlu tutulurlar, neden itaatleri istenir?
bakın ne güzel demiş araplara yabancı dilmi olurmuş.

Üstelik bir çok Müslümanda bunu söylerler yani kuranın Türkçeye çevrilmesinin imkansız olduğunu. Bir dinin hem evrensel olduğunu söylemek sonrada Kuran ın başka dillere çevrilemeyeceğini söylemenin anlamı nedir?

Bu duruma göre tüm dünya arapçamı öğrenmeli? Çünki Arab a yabancı dilmi olur diyen bir zihniyetin başka bir dilde olanlara “neden bu kitaba inanmıyorsun” diyemez. Ama diyor neden?

Bir çok ayette, Kuran’ın Arapça olduğuna özellikle vurgu yapılmıştır. Ör: Yusuf/2, Nahl/103, Fussilet/3, vs.

Ahkâf Sûresinin 12 . Ayetinde ise; “Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu(Kuran) ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır.” demektedir.

Yani, dine ihtiyaç gösteren (ya da doğru yola döndürülmesi gereken) toplumlara, kendi dilleri ile peygamber ve kitap gönderilmiştir.

Araplara Musa’nın dilinden kitap gönderilmemiştir. Araplar, Musa’nın tebliğ ettiği dinden ve kitaptan sorumlu değillerdir. Ondan sorumlu olanlara, kendi dillerinden bir kitap ve kendi kavimlerinden bir peygamberle hitap edilmiştir.

Araplara da böyle yapılmıştır. Araplar için, kendi kavimlerinden bir peygamber ve kendi dillerinden (Arapça) bir kitapla hitap edilmiştir.

Bu, Kuran’ın sözüdür. Kıvırtmak, bunun anlamını değiştirip, çekiştirip genişletmeye çalışmak Kuran’ı tahriftir.

İslam, sadece Araplar için, Araplara indirilmiş bir dindir.

Hala mı kanıt isteyen var? Peki, Şûrâ Sûresinin 7 . ayetinde bunun böyle olduğu pekiştiriliyor: “Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.”

Görüldüğü gibi Kuran, Mekke ve çevresindekileri uyarmak için inmiştir, yani sadece Arapları…

Hala Kuran’ın sözlerinden şüphe mi duyacaksınız Müslümanlar? Allah’ın hatalarını düzeltmek, İslamı dünya dini yapmak size mi düştü? Üstelik Allah böyle bir şey istememiş ve emretmemişken.

27 Yanıt to “İslam evrensel değildir.”

  1. encodeum said

    Yorumsuz Muhammed Esed Tefsirinden nakil:

    Fussilet 44. Eğer bu [ilahî kelâmın] Arapça dışında bir dilde [indirilmiş] bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, [şimdi onu reddedenler,] bu defa, “Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde (37) ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil[de indirilmiş bir mesaj bu] ve (tebliğ eden de) bir Arap [elçi]?” diyeceklerdi. De ki: “Bu [ilahî kelâm,] iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı [Kur’an] onlara kapalı, anlaşılmaz gelir: onlar çok uzaklardan (38) seslenilen [insanlar gibi]ler”.

    37 – Zımnen, “anlayabileceğimiz bir dilde”. Hz. Peygamber bir Arap olduğundan ve Arap toplumunda yaşadığından, o’nun mesajı, hitab ettiği kitlenin anlayabileceği Arapça dilinde ifade edilmeliydi: bkz. bu bağlamda 13:37’nin ilk cümlesi ile ilgili not 72 ve 14:4’ün ilk bölümü -“Biz her elçiyi kendi halkının diliyle [vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki [hakikati] onlara açıkça ulaştırabilsin”. Kur’an’ın mesajı Arapça’dan başka bir dilde gönderilmiş olsaydı, Hz. Peygamber’in muhalifleri, “bizimle senin aranda bir engel vardır” (bu surenin 5. ayeti) sözlerinde haklı olurlardı.

    38 – Lafzen, “çok uzak bir yerden”: yani onlar, söyleneni yalnız işitebilirler, ama anla-yamazlar.
    —————–

    Araf 158. De ki [ey Muhammed]: “Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği O’na aittir! O’ndan başka tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden O’dur!” (126) Öyleyse artık inanın Allah’a ve O’nun Elçisi’ne! Okuması-yazması olmayan, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Haberci’ye. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız!

    126 – Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın kıssası arasında ara-anlatım olarak yerleştirilmiş bulunan bu ayet önceki bölümü aydınlatıcı, açıklayıcı mahiyyettedir. Önceki Peygamberlerin her biri sadece ve sadece kendi toplumuna gönderilmiştir: Bu itibarla Eski Ahid yalnızca İsrailoğulları’na hitab etmektedir. Hatta, mesajı daha geniş bir yüklem ve çerçeve ortaya koyan Hz. İsa bile, eldeki İnciller’e bakılacak olursa, kendisinin “yalnızca İsrail evinin yitik koyunlarına gönderildiğinden” söz etmektedir (Matta xv, 24). Buna karşılık Kur’an’ın mesajı cihanşumüldür -yani, bütün bir insanlığa hitab etmekte ve ne zamanla ne de belirli kültürel çevre ve şartlarla kayıtlı bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu mesajın tebliği için görevlendirilen bir elçi olarak Muhammed (s), Kur’an’da (21:107) “[Allah’ın] bütün dünyalara/bütün toplumlara (yani bütün bir insanlığa) bahşettiği rahmet”in bir delili, bir işareti ve “Peygamberler’in de Hâtemi” (Mührü) (bkz. 33:40), başka bir deyişle onların sonuncusu olarak tanımlanmaktadır.

  2. islamiyetgercekleri said

    Dikkat ayette Araplara deniyor bu birincisi… Fussulet 44.. Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu?
    Araba yabancı dilden bir kitap olmuyorda Türklere nasıl oluyor? Yada Acemlere?

    Bunun izahı yok. Zaten sizde yapmamışsınız. Atlamışsınız.. neyi atlamışsınız… Şunu, Şûrâ Sûresinin 7 . ayetinde bunun böyle olduğu pekiştiriliyor: “Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.”

    Görüldüğü gibi Kuran, Mekke ve çevresindekileri uyarmak için inmiştir, yani sadece Arapları…

  3. encodeum said

    Allah Allah?
    Peyagmber İngiliz olsaydı ingilizce olacak, Fransız olsaydı Fransızca olacaktı.
    Neye itiraz ettiğinizi anlamak çok zor.
    Nece olmalıydı Kur’an? Rusça mı?
    Her peygambere kendi dili ie vahyedildiği Kur’an’da zaten aktarılır. Onun için Kur’an’ın Arapça olduğunu bildiren ayetlerden örnek vermeniz anlamsız. Arapça olması bu ayeti doğrular zaten
    ———————

    İbrahim 4. BİZ HER ELÇİYİ, mutlaka kendi halkının diliyle [vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki, [hakkı] onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; (3) artık bundan sonra Allah [sapmayı] dileyeni sapıklık içinde bırakır, [doğru yolu tutmayı] dileyeni de doğru yola yöneltir, (4) çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibi O’dur.

    3 – Bütün ilahî metinler insanlar tarafından anlaşılsın diye vahyedildiğine göre, onlardan her birinin, mesajı ulaştırmakla görevli peygamber hangi kavimdense hitap da ilk ağızda onlara olacağı için, o kavmin diliyle indirilmiş olması zorunludur; Kur’an dahî, evrensel bir mesajı ve hedefi olmasına rağmen (karş. 7:158’e dair 126. not) bu bakımdan bir istisna değildir.

    4 – Yahut: “Dilediğini saptırır/sapıklık içinde bırakır; dilediğini de doğru yola yöneltir”. “Allah’ın saptırması” ya da “sapıklık içinde bırakması”na ilişkin tüm Kur’ânî atıflar ancak, 2:26-27’de ortaya konan “Allah, kendisine karşı taahhütlerini bozan fasıklardan başkasını saptırmaz” ilkesiyle birlikte düşünülmeli, bu temel üzerinde değerlendirilmelidir (bu konuda ayrıca bkz. 2. sure, 19. not); bu, şu demektir: insanın sapıp da “yoldan çıkması”, kelimenin avamî anlamıyla “kader”in ya da “alınyazısı”nın keyfî bir sonucu değil, fakat kesinlikle insanın kendi tutum ve eğilimlerinin bir sonucudur (karş. 2. sure, 7. not). Yukarıdaki ayete ilişkin yorumunda Zemahşerî, insanın elinde tuttuğu bu serbest seçim imkanı üzerinde durarak şunu belirtmektedir: “Allah, tutum ve davranışlarının gidişi itibariyle asla imana ermeyeceğini bildiği insanların dışında hiç kimseyi saptırmaz, sapıklık içinde bırakmaz; ve yine Allah, imana olan eğilimini bildiği insanların dışında kimseyi doğru yola yöneltmez, doğru yola sokmaz. Bunun içindir ki, yukarıdaki ayette Allah’a izafe edilen ‘saptırma/sapıklık içinde bırakma’ ifadesi, Allah’ın, sapmaya eğilim gösteren kişiyi rahmet ve hidayetinden yoksun kılarak kendi haline bırakması (tahliye) anlamına, ‘doğru yola yöneltme’ (hidayet) ifadesi ise, bunu hak eden kişiye başarı (tevfîk) ve destek sağlaması anlamına gelmektedir. Bu itibarla, “Allah, yüzüstü bırakılmayı hak edenlerin dışında kimseyi yüzüstü bırakmaz; buna karşılık yardım ve desteği hak edenlerin dışında kimseye yardım ve destek vermez”. Zemahşerî, 16:93’de benzer bir ifadeyi yorumlarken de şöyle diyor: “[Allah, bile-isteye] hakkı inkar yolunu seçip bu [inkarcılığı]nda inat göstereceğini bildiği kimseyi yüzüstü bırakır; ve … imanı seçeceğini bildiği kimseye de (bu yolda) yardım ve destek bahşeder: Bu durum, sonucun [insanın] serbest seçimine (ihtiyâr), yani [Allah’ın] destek ve yardımını mı yoksa yüzüstü bırakıp yardımından uzak tutmasını mı hak etmesine bağlı olduğunu göstermekte, insanın liyakatini hesaba katmayan cebrî yorumları hükümsüz kılmaktadır”.
    ——————————
    Mekke ve çevresi ifdesi geçen ayete bakacak olursak. Bunun kaynağı için En’am 92. ayete bakmalıyız:

    En’am 92. [Ve] bu da, bütün kentlerin atasını ve çevresinde oturan herkesi (74) uyarman için yücelerden indirdiğimiz bir ilahî kelâmdır, kutlu, [geçmiş vahiylerden] bugüne kalmış (doğru adına) ne varsa tümünü doğrulayan. (75) Öteki dünyanın varlığına inananlar bu [uyarıya] da inanırlar; namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar da işte onlardır.

    74 – “Bütün kentlerin atası” (lafzen, “bütün kasabaların anası”), Kur’an’da Mekke için kullanılan bir sıfattır, çünkü Tek Allah’a adanan ilk mâbed orada inşa edilmiş (karş. 3:96) ve daha sonra bütün müminlerin kıblesi olarak tayin edilmişti. “Onun çevresinde oturanlar” ifadesi, bütün insanlığı gösterir (Taberî, İbni ‘Abbâs’dan naklen ve Râzî).

    75 – Bkz. sure 3, not 3.
    —————————–

    İlk mesajımda Araf 158’e de bakarsanız görürsünüz Efendimize şöyle buyurması emredilmiştir:
    “Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim;(…)”

    İnşallah bu izahatlar yeterli olmuştur.

  4. islamiyetgercekleri said

    Elbette Arapça olacaktır. Ama Kuranın tabiri farklı. Siz sorularıma cevap vermemişsiniz ki.. Allah öyle bir söz ediyor ki işin içinden siz bile çıkamıyorsunuz

    Dikkat ayette Araplara deniyor bu birincisi… Fussulet 44.. Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu?

    Araba yabancı dilden bir kitap olmuyorda Türklere nasıl oluyor? Yada Acemlere?

    Bunun izahı yok. Zaten sizde yapmamışsınız. Atlamışsınız..

    Birde Şunu, Şûrâ Sûresinin 7 . ayetinde bunun böyle olduğu pekiştiriliyor: “Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.”

    Görüldüğü gibi Kuran, Mekke ve çevresindekileri uyarmak için inmiştir, yani sadece Arapları… Yok öyle klafı dolandırmak. Kabe oradaydı falan diye.. Allah diyemiyor mu bütün dünyadaki şehirleri ve oralarda yaşayanları uyarsın diye?

  5. encodeum said

    Sizleri defalarca tefsirlerden kontrol etmeden yazmayın diye uyarsak da gene meal açıp ne görüyorsanız yazıyorsunuz. Bu sefer de ayeti de tam vermiyor demagoji peşinde koşuyorsunuz. Yukarda yarım olarak verdiğiniz söz ayette müşriklerin yapacağı itiraz olarak bildirilmektedir. Bakalım o sözü kim söyluyor ayette.

    Eğer bu [ilahî kelâmın] Arapça dışında bir dilde [indirilmiş] bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, [şimdi onu reddedenler,] bu defa, “Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde (37) ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil[de indirilmiş bir mesaj bu] ve (tebliğ eden de) bir Arap [elçi]?” diyeceklerdi. De ki: “Bu [ilahî kelâm,] iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı [Kur’an] onlara kapalı, anlaşılmaz gelir: onlar çok uzaklardan (38) seslenilen [insanlar gibi]ler”.

    37 – Zımnen, “anlayabileceğimiz bir dilde”. Hz. Peygamber bir Arap olduğundan ve Arap toplumunda yaşadığından, o’nun mesajı, hitab ettiği kitlenin anlayabileceği Arapça dilinde ifade edilmeliydi: bkz. bu bağlamda 13:37’nin ilk cümlesi ile ilgili not 72 ve 14:4’ün ilk bölümü -“Biz her elçiyi kendi halkının diliyle [vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki [hakikati] onlara açıkça ulaştırabilsin”. Kur’an’ın mesajı Arapça’dan başka bir dilde gönderilmiş olsaydı, Hz. Peygamber’in muhalifleri, “bizimle senin aranda bir engel vardır” (bu surenin 5. ayeti) sözlerinde haklı olurlardı.

    38 – Lafzen, “çok uzak bir yerden”: yani onlar, söyleneni yalnız işitebilirler, ama anla-yamazlar.
    ————
    Hala daha yazmaya devam ettiğiniz Kentlerin atası ve çevresi; tüm dünyayı kapsar. Bunu göz ardı ederek kasıtlı bir tahrifat yapmış oluyorsunuz.

    Kur’an müfessirleri çok ciddi eğitimden geçmiş insanlardır. Bu eğitimi almayan ister müslüman ister olmasın hiç kimsenin ayet yorumuna bakılmaz. Yorum isabet etse dahi haramdır olarak nitelendirlmiştir. O açıdan mümkün mertebe tefsirlere danışalım ve alimlerin yorumlarına tabi olalım.

  6. islamiyetgercekleri said

    Bakın sizde şunu iyi anlayın. Kuran bir çok kere apaçık bir kitap olduğunu kendisi söyler. Tefsire gerek yoktur bu sebepten. İşin içine tefsir, tevil sokarsanız her yöne çekersiniz.

    Size bir cümle söyleyeceğim.
    43/2,3- Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasiniz diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptik.

    Buna tefsire gerek yok. Gayet düz bir çeviri..

    Yemin ediyor Tanrı Kuran apaçıktır diye. Yemin ettiğine göre bu iyice sağlamlaştırılmıştır. Hala kelimelerin altında neden başka anlam ararsınız?

    Devamına bakalım.. İyice anlayasınız diye….

    Kuran her millete inmiştir.. O halde ben nasıl iyice anlayacağım.. Arapça mı öğrenmek şart Kuran a göre?

    Anlatmaya çalıştığım budur. Elbette Kuran Arap a geldiğine göre Arapça olacaktır. Ama bu ayetler Kuran ın evrenselliğini bozuyor. Hiç bir ekleme yapmamış Allah Arapça bilmeyenlerin nasıl anlayacağına dair. Var mı Kuranda bu YOK.. Bu ayetler varken ve Arapça bilmeyenler için ne olacvağına dair açıklamalar yokken Kuran sadece Araplara inmiştir.

  7. Notamatik said

    Sevgili dostlar!
    Muhammed’in islam dininin sadece mekke ve çevresindeki Araplar için geldiğini kuranda ayet olarak yazdırmasının sebebi islamın bu kadar büyüyeceğini kendisinin bile tahmin edememiş olmasıdır.
    Onun ilk zamanlardaki amacı sadece 40 haramiler tipinde küçük bir çete kurup ortalığı soyup soğana çevirmekti.
    Daha fazlasına ulaşabileceğini kendisi bile tahmin edemiyordu.
    Aşağıda size Muhammed’in ilk başlarda sadece Mekke ve çevresini soymaya çalıştığına dair birkaç örnek ayet sunacağım:

    MEKKE DÖNEMİ AYETLERİ:
    (Sallalahu Muhammed’in Mekkeden Medineye kendi isteğiyle göç ettiğini sanırdınız değilmi? Yanlış bilgi.
    Muhammed Mekke’den Medine’ye göç etMeMiştir, Mekke’den Medine’ye kaçmıştır.
    Tıpkı ABD’de suç işleyen bir soyguncunun Meksika’ya kaçması gibi.
    Yada bizim Türk dolandırıcıların Kanada’ya kaçması gibi.)

    Aşağıdaki ayette gördüğünüz gibi kuran sadece tek bir kavim için indirilmiş.

    YÂSÎN/5,6: (Mekke dönemi)
    Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

    Gördüğünüz gibi yukardaki ayete göre; kuran tüm insanlar için değil sadece “bir kavim” için indirilmiş.
    Şimdi de hangi kavimmiş onu öğrenelim. Allah Muhammed’e bildiriyor:

    ZUHRUF/44: (Mekke dönemi)
    Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

    Evet hangi kavim olduğu da ortaya çıktı.
    Hangi kavim için inmiş kuran? Muhammed’in kendi kavmi olan “Adnaniler kavmi” için inmiş.
    Peki bu Muhammed’in “Adnaniler kavmi” nerede yaşıyormuş acaba? Bakalım dimi? Kesin emin olmak lazım sadece onlar için indiğine?
    Ya kuran bütün insanları Adnaniler kavmi saymış da ona göre konuşuyorsa dimi ama?
    Bakarsın bizi de kapsıyordur ve bilmeden cehennemlik oluruz maazallah.

    ŞÛRÂ/7: (Mekke dönemi)
    Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir.

    Oh be içim rahatladı. Demekki kuran bizi de Adnaniler kavminden sayıp kurandan sorumlu tutmamış.
    Sadece mekke ve çevresinde yaşayan gerçek Adnaniler kavmini kastetmiş.
    Ama yine de hemen sevinmemekte fayda var. Nede olsa o; o zamanki kuran. Yani Muhammedin sadece Mekke ve çevresindekileri soymayı planladığı zamanki kuran.
    Son versiyonuna bir göz atmakta daima fayda var.
    Devam edelim. Ne demiş yukarıdaki ayette? Arapça bir Kur’an vahyettik ki Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın
    Ya şu Ateistler birde utanmadan Kurana saçma sapan bir kitap diyorlar. Baksanıza ayetler nasılda birbirini tutuyor.
    Üstelikde nasılda mantıklı. Baksanıza Mekke ve çevresindeki Adnaniler kavmi Arap olduğu için allah kuranı da Arapça indirmiş.
    Mantıklı değilmi? İngilizce indirecek değildi ya. Kimin okumasını istemişse onun dilinde indirmiş.

    Peki o zamanki kurana göre, kuran sadece mekke ve çevresinde yaşayan Muhammed’in “Adnaniler kavmi” için indiyse.
    Buna rağmen yeryüzündeki bütün insanlar kurana bakılarak hesaba çekilecekmidir? Haydi hepbirlikte ona da bir bakalım:

    ZUHRUF/44: (Mekke dönemi)
    Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

    Yukarda gördüğünüz gibi; o zamanki kurana göre sadece Muhammed’in “Adnaniler kavmi” hesaba çekilecek.
    Zaten mantıklısı da bu değilmi? Kuran onlara indiğine göre demekki hesaba çekilmesi gerekenler de onlar olmalı.
    Allah mekkeli Adnani kabilesinin dışındakiler üstüne alınmasın diye şu ayeti bile indirmeyi unutmamış:

    MÜZZEMMİL/15: (Mekke dönemi)
    (Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim, Firavun’a da bir peygamber göndermiştik.

    (Not: Yukardaki parantezi ben koymadım. Ayeti diyanetin sitesinden aynen aldım.)
    Yani Allah; “ben her kavime ayrı ayrı peygamberler gönderirim. Mekke’lilerinki de Muhammed. Nitekim sizin de bildiğiniz gibi, Firavun kavmine de ayrı bir peygamber göndermiştim. Bu da kavimlere ayrı ayrı peygamber gönderdiğimin delilidir” demek istiyor.
    “Birbirinizin peygamberine sarkmayın. Herkez kendi peygamberine baksın” demek istiyor.

    İBRÂHİM/4: (Mekke dönemi)
    Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    Eee nerde bizim Türk peygamber? Unuttumu bizi? Yada gönderecekmi? Seçecekmi?
    İnşallah beni seçer de görürsünüz gününüzü. Bak o zaman nasılda sizi günde 10 kere yatıp kaldırıyorum görürsünüz.
    Mademki siz bu kadar din hastasısınız, din için ayılıp bayılıyorsunuz; ben size o zaman gösteririm din nasıl olurmuş.
    Eğer beni seçerse namazın şeklini de değiştiricem. Hergün 10 kere amuda kalkıp “En büyük Notamatik. Başka büyük yok” diye bağıracaksınız.
    Ama korkmayın beni zaten seçmez. O Arapın allahı Musa gibi katilleri, İsa gibi kaçıkları ve Muhammed gibi gece baskınları düzenleyen şehvet düşkünlerini seçiyor.
    (Not: Musa’ın bir katil olduğu da kuranda geçer. Hatta en sağlam hadislere göre Azrail’in sol gözünü çıkarıp; onu kör eden de odur.)

    Evet gördüğünüz gibi Kuran sadece Mekke ve çevresinde yaşayan Muhammed’in Adnaniler kavmini bağlıyor. Yani islam dini onlar için iniyor.
    Ama “artık namazdan kurtulduk” diye sevinmeyin zira Muhammed soygun, talan, gasp, çete kurmak ve çeşitli suçlardan dolayı Mekkeden Medine’ye firar etmek zorunda kalınca iş değişiyor ve kuran evrensel bir kitap oluyor.
    Muhammed medine’ye kaçana kadar kuranın hep Mekkeliler için indiğini söyleyen Sallallahu Muhammed; Medine’ye gelince oraları da soymak için bu sefer kuranı evrensel bir kitap yapıyor.
    Nede olsa Mekke’de yaptığı soygunlarda başarılı olduğunu bildiği için Medine’de de başarabileceğinden emindi.

    İşte size bir Medine dönemi ayeti:
    Tevbe/29:
    Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

    Gördüğünüz gibi Sallalahu Muhammed Mekkeden kaçınca kuran evrensel bir kitap oldu ve kapsama alanı genişledi.
    Bu yukardaki ayetteki “cizyeyi verinceye kadar savaşın” ne manaya geliyor biliyormusunuz?
    Yani Muhammed’e haraç verinceye kadar savaşın demek istiyor.
    Nitekim Muhammed Medine döneminden sonra çetesini iyice genişletmiş olarak, sayısız kanlı gece baskınları düzenlemiş; köle, cariye, altın, gümüş, hayvan ve her türlü mal-mülk olmak üzere sayısız ganimet ele geçirmiştir.
    Muhammed öldükten sonra ise peşinden gelen ümmeti yine onun yolundan giderek islamı yayma bahanesiyle aynı kanlı baskınlar geleneğini sürdürmüşlerdir.
    Türklerin zorla müslümanlaştırılmaları da bu kanlı baskınların sonucudur.
    Aslında Arap milleti yapılan savaşlarda Türk milletinden tarih boyunca daima dayak yemiştir.
    Fakat bu zorla müslümanlaştırılmalarının sebebi o sıralarda Türklerin birbirinden kopuk boylar halinde yaşamalarıdır.
    Yani savaşlarda birbirlerine yardım edememişlerdir.
    Bir başka etken ise; o zamana kadar daima korkak olan Arap’ın, allah adına savaştığı kanısıyla cesaretlenerek hiç korkmadan savaşmasıdır.
    Yani cennete gideceğini zannederek savaşmıştır.

    Zaten bu kuran denen kitabın Muhammed döneminde olmadığıve Muhammed öldükten 40 yıl sonra yazıldığı da koca bir yalandır.
    Kuran Muhammed döneminde de vardı ve Muhammed’in kendi elleriyle defalarca değiştirilmişti.
    Muhammed öldükten sonra da defalarca değiştirildi. Bu konuyu da size ispatlarıyla bir dahaki sefere yazarım.

    Herkeze saygı ve sevgilerimle.
    Notamatik.

    • grkan said

      ilk olarak Hz muhammed’in senin iddia ettiğin gibi bir soyguncu olduğunu varsayalım. Bu durumda habeşistan’a daha iyi şartlarda ibadet edebilmek, can, mal ve namuslarını koruyabilmek için giden kafilenin yolculuğunu: habaşistan imparatorluğunun zenginliklerini, değerli mücevherlerini, ele geçirmek için yapılmış bir sefer olarak değerlendirmemiz gerekir. Ancak bu kafile bunları yapmak şöyle dursun habeşistan kralının önünde merhamet dilenmiş iltaca talebinde bulunmuşlardır.
      Savını değerlendirmeye devam edelim. Hz Muhammed hicret ederken yanında sadece Hz Ebubekir vardı. Kendilerini takip edenlerden kurtulmak için bir mağarada saklanmışlardır. Bu nasıl bi soyguncu çetesidir böyle de mekke’yi soya soya bitirdikten sonra medineye yalnızca iki kişi ile giderler.
      Devam: bildiğim kadarı ile medineliler bizzat Hz Muhammed’in yanına gelip onu hicrete davet etmişlerdir. Bu nasıl bir şehirdir ki gelip bir soyguncuyu kendi şehirlerini soymaya davet ederler. Yok bunlar Hz muhammed’i yanlarına kendilerine önderlik etmeleri çevre bütün şehirleri soymalarına yardım etmeleri için çağırıyorlarsa bu nasıl bir insanlıktır ki bütün bir şehir soyguncu olmak istesin bunun bir örneği dünyada mevcut mudur.
      Bütün bu önermelere mantıklı cevaplar bulalım ve kendimizi Hz Muhammed’in bir soyguncu olduğuna iyice inandıralım.
      Kabe ele geçirildikten, içindeki putlardan temizlendikten, bölgedeki düzen sağlandıktan sonra yapılan ilk iş çevre ülkelere (bizans, pers imp, …) elçiler göndermek olmuştur. Ne hikmetse çevresini soymak düşüncesindeki kırk harami tipindeki bu soyguncu imparatorlara kendi dillerinde mektuplar göndermiştir. Ölümünden 150 yıl sonra tayfaları koca bir cihan medeniyeti kurmuştur. ve mektup gönderdiği imparatorlukların çoğu ele geçirilmiştir. Bana tarihte böyle ikinci bir soyguncu gösterin.
      Akıllara gelebilecek en iyi örnek Cengiz Han ve onun imparatorluğudur.
      Bu imparatorluk bir saman alevi gibi bütün dünyaya yayılmış çevresini yakıp yıkmış taş üstünde taş bırakmamıştır. Buna rağmen hiçbir tarih kitabı Cengiz Handan bir soyguncu olarak hahsetmez yaptığı birçok kötülük içinde soygunculuk belkide en az olanıdır. Bunun sebebi bu imparatorluğun esir almaması ve kimseye merhamet etmemesidir Şu halde onların eline düşerseniz öldünüz demektir. Cengiz Han uyguladığı bu strateji ile ülkesini genişletse de ölümünden sonra imparatorluğu yok olup gitmiş dünyaya bir çivi bile bırakamamıştır.
      O halde size tarihteki en büyük soyguncuyu benim söylemem gerekecek ister inanın ister inanmayın tarihteki en büyük soyguncu (notamatik’in soygunculuk zihniyeti düşünüldüğünde) günümüz modern batı devletleridir. Bu devletler öyle soyguncu öyle soygunculardır ki sizden vergi adı altında kazancınız yarıya yakınını isterler vermezseniz sizi hapse atarlar. Bunu bunun için ellerinde hiçbir haklı gerekçeleri olmamasına rağmen yaparlar; örneğin sizle savaşıp kan dökmeyi bırakın başkanları ile oturup bir satranç maçında dahi yenilmişliğiniz yoktur. Bunun için o ülke sınırları inde doğmanız ve kimlik denilen kağıdın üzerinde isminizin yazılı olması onlar için kafidir. Nedense aldıkları paraya haraç ya da cizye demezler vergi derler o ayrı.
      Nedense günümüz modern devletlerin yaşam standartlarına bakıldığında tezimiz sonucu ne kadar soyguncuysan o kadar iyi gibi bir sonuç çıkıyor.(Bu notamatik’in soyguncuk kavramını gözden geçirmesini gerekli kılabilir.)
      Her neyse gelelim şu ayete
      Böylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise cehennemdedir
      Bu ayet öyle mucizevi öyle güzel bir ayettir ki her okuduğumda göğsüm kabarır. Gençleri islamiyetten hristiyanlığa döndürmeye çalışan papazlar bizim dinimiz bütün dünyaya yayılmış. Dünyadaki bütün insanlar bizim dinimizi seçiyorlar dediklerinde. gözlerine bu ayeti sokasım gelir. Gerçektende dinleri gösteren bir dünya haritasını açıp önünüze koyduğunuzda islam dininin mekke civarını merkez alacak şekilde eliptik olarak yayıldıını görürsünüz. Bu ayeti 1400 yıl öncesinde yazdığı söylenen soyguncunun ileri görüşlülüğüne hayran olmamak onun söylediği herşeye inanmamak mümkün değil

  8. mesut said

    yazda okuyalım
    Ibn Ömer diyor ki: “Hiçbiriniz, Kuran’ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran’ın çoğu yok olup gitmiştir. ‘Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca.” (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

  9. lastwolf said

    Fussilet 44.. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar.)

    siz gözü,kulakları kapalı hatta burunları tıkalı, sadece ve sadece boş şeyler konuşmak için ağızları açık kalan zavallı insancıklarsınız. siz inanmayanlar size söylüyorum bu sözümü. yukarıda sizin gibi insancıklardan bahsediyor Kur’an-ı Kerim. size bir mesajımda tevsir okumanızı tavsiye etmiştim. siz de görüyorsunuz. siz tevsir okusanız yine gülüşüp dalga geçmek için illaki bir malzeme bulacaksınız ve Kur’an-ı Kerim’i yine anlayamayacaksınız. Yazık sizeki boyle bir nimetten faydalanamıyorsunuz.

  10. haliser said

    bilim dili ingilizcedir okur anlarsın veya latincedir herkes anlar. Sorun arapça olmasıyla ilgili değil sizin görmemenizle ilgili. Şunu da iyi biliyorum kanun en iyi kanunsuzlar bilir

  11. apranax75 said

    ya harbi cok komik şu kuran okurken dallas dizisi aklıma getiriyor.. sadece bir bölgede geciyor konular ve aktorleri hep aynı kişiler pembe diziler gibi :)hatta şu an aklıma gelmedi hangi sure oldugu okuyanlar bilirler bi keresinde allah kendi yarattıgına beddua ediyor sanırsam bu beddua ettigi yine muhammdedin amcasıydı müslümanlıgı kabul etmemişti akıllı adammış amcası 🙂
    ya sen koskoca allahsın yarattıgına bir sifke vursan yetecek güctesin sen ne diye buna bedduan edersin yoksa sen ondan kücükmüsün? bunu cevaplayacak bir müslüman yokmu?

  12. apranax75 said

    ben cavplıyım yine.. bu muhammdedin amcasına duydugu öfkenin kurana yansıtmasıdır.. kuran denen sahte allah kitabı muhammedin eseridir anlayın bunu artık…

    • karl43 said

      sen o olayların öncesini bilmediğinden olaylara sürekli kendi pencerenden bakıyorsun öncelikle o olaydan hz.peygamberin amcası peygarimize soysuz diyor bunun üzerine hz.muhammed çok üzülüyor ve bunu gören Allah onu teselli etmek için ellerin kurusun diye peygarimiz amcasına beddua ediyor ve ölümü de vücudunun kuruması sonucu gerceklesiyor

  13. oklukirpi said

    Hep ayni seyleri duyuyorum: Kuran’i Türkçeye çevirmenin zorlugu. Efendim çevirirken anlam kaymasi oluyor, yanlis anlamalara yol açiyormus. Arapça da zor, üstelik Kuran’daki Arapça da normal bir Arapça degil, eski Arapça. Madem öyle, Allah bize neden gökten, hazir basilmis, orjinal Türkçe bir Kuran göndermiyor? Denizleri yaran, gökleri yaratan bir Allah için bir kitap basip dagitmak herhalde zor degildir. Gelin Türk müminler, hep beraber dua edelim: “yüce Allah, Allah’ü ekber. Senin her seye gücün yeter. Süphesiz bir Türkçe Kuran basip dagitmaya da kadirsindir. Lütfen bu dilegimizi kabul et ve hepimize anlami açik ve net birer Türkçe Kuran gönder. Arapça Kuran’la zorlaniyoruz, tercüme ve anlam kaymasi tartismalariyla zaman kaybediyoruz. Bu arada bu yeni Türkçe kitapta su evrim tartismalarina da bir açiklik getirirsen seviniriz. Tevrat’taki yaratilis destani hala geçerli midir, yoksa insanlar o dönemde baska türlüsünü anlamaz diye mi o destani ileri sürmüstün. Bir de, Hz Muhammed evlatligi Zeyd’in esi Zeynep’le neden evlenme ihtiyaci duymus, bu konuya da bir açiklama getirebilirsen… Amin”

    • karl43 said

      istersen bir de kahve yapıp önüne koysun Allah her şeyi kuranda açıkça ortaya koymuş sen o Arapça ben anlamam gibi bahanelerle onu okumuyorsan ve anlamak istemiyorsan Allah ne yapsın

  14. ozgurceyazmak said

    Düşünceler umut verici, uygarlığın ve insan olmanın baş düşmanı olan islam, cehalet bataklığı kurudukça ,bu topraklardan sonsuza dek gidecektir.

  15. misli5 said

    Evet hakikaten dedikleri gibi kuran,la bunların kalpleri mühürlenmiş,hiçbir seyi yalın anlamıyla ne dediğini anlamaya çalışmak istemiyorlar.Belkide alllahları öyle istiyordur,onlarda görmek istemedikleri gerçekleri görmezden gelmeyi,demogaji yapmayı, yalan söylemeyi,kafalarını kuma gömmeyi tercih ediyorlar.
    Ben genede polemiğe girmeden konu hakkında birkaç sey yazmak istiyorum vede bu konuda mutlaka bir cevap,bir savunma istiyorum.Diyececeğim şu: Bu gün insanlığın evrensel değerlerini düşünün,birde kuranın değerlerini.Kafanızdan bir bir karşılaştırın,neyin doğru,neyin akılcıl olduğunu.Bu gün için kuranın insanlık değerlerinin geçerli olduğunu düşünün,cariyelik,kölelik, çok kadınlı evlilikler düşünün,çok sevdiğiniz küçük kızınızın 50-60 yaşlarında bir sapıkla 4.kadın olarak evlendirdiğinizi düşünün.Düşünün böyle bir ortamın sizin için neler ifade ettiğini düşünün, böyle bir şeyi nasıl kabulleneceğinizi düşünün.Bütün bunlar sizin midenizin kaldıracağı şeyler olabilir(nede olsa kuranın emrettiği kurallar) ama benim midemin kaldıracağı şeyler değil. Kuranın evrenselliği bu kadar,ne kadar evrensel olduğu belli.İşin başka boyutu evrensel olduğu söylenen kuranın allahının bu gibi evrensel değerlerle henüz 1400 sene önce tanışmamış olduğu.Yani bugün insanlığın yüz karası olarak reddettiği kölelik, cariyelik,çok eşlilik gibi kavramların sözde allahın kitabında hep kabul bulmasıdır,yer almasıdır.Tekrar yani,allah sözde yazdığı kitabında insanlığın 1-0 öne geçtiği kavramların hep gerisinde kalmıştır,onları önceden bilip reddememiştir.Tanrının( yahut allahın ) böylebir yanılgıya,veya gaflete düşmesi düşünülürmü,elbetteki hayır,ozaman tek bir gerçek ve bir seçenek var oda kuranın allah(tanrı) yazması değil muhammed uydurması olmasıdır.

    • karl43 said

      Kuranda cariyelik,kölelik,çok kadınla evlilik gibi kavramların doğru olduğunu yapılması gerektiğini ya da en ufak bir şekilde teşvik edildiği bir ayet gösterir misiniz? Hiç Kuran’ı okumadan baskalarından duyduğunuz ya da duymak istediğiniz seyleri soyluyorsunuz.

  16. misli5 said

    Ganimet ne demek biliyorsundur herhalde ama be yinede hatırlatayım.Ganimet savaşta elde edilen tasınır mallarla,öldürülen insanların karısı kızları ve erkek çocuklarıdır. yani kölelerdir,bunları satılabilirsiniz,çalıştırılabilirsiniz hatta cariye(kadın köle)lerle istediğiniz zaman cinsel arzularınızı tatmin edebilirsiniz,bunda hiçbir kısıtlama yoktur.Kruranda,ellerinizin altındakiler hariç diye başlayan birsürü ayetde vardır.Nahl 75-Allah hiçbirşeye gücü yetmeyen,başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızk tan gizli ve açık olarak harcayan(hür) bir kimseyi misal verir.Bunlar hiç eşit olurlarmı?Doğrusu hamd allaha mahsustur.Burada allahın gözünde kölenin durumu açık,sanki zavallı köle,başkasının malı olmayı kendisi istemiş..kimbilir hangi savaşta babası öldürülmüş kendiside mecburen köle olmuştur. Gelelim özendirmelere:Fetih 20 Allah size,elde edebileceğiniz birçok ganimet vadetmiştir.(kısalttım).Fetih 21 Henüz elde edemediğiniz başka ganimetlerde vardırki,onlar allahın bilgi ve kdreti dahilindedir.Enfal 1 ve 41 dede bunların paylaşımı anlatılır. Bedevinin savaşma ödülü ganimet ve cennetteki hurilerdir.Hatta birara muhammed ganimetten pay vememeye kalktiki,baktıki savaşmaya kimsenin niyeti yok hemen geri adım atıp enfal 41 de ganimetlerin 1/5 i allah ve peygamberindir diyerek geri adım atmak zorunda kalmıştır.Kuranın hiçbir yerinde köle ve cariyeliğin kaldırılmak istendğine dair bir ayet yoktur,olsaydı eğer azhap 52 de cariye alması hariç,artık başka hanımlarla evlenmesini yasaklayan gibi bir ayet olmalıydı.Mesela,Ayet filanca:Ey müslümanlar ve peygamber,şimdiye kadar ellerinizdeki cariye ve köleler hariç,bundan böyle yeni cariye ve köle edinmeniz sizlere haram kılınmıştır,allahtan korkun,cehennem azabından çekinin.Bunu muhammed yapmazdı,hem kendisi hemde savaşanları için yapmazdı,ee allahda 2000 li senelerdee kendinin kaldıramadığı insanlık suçunun,insan aklı ile kaldırılacagını ön görememiş herhalde.

    • grkan said

      islamda köleler ile ilgili hükümler bulunmaktadır. ancak kölelik uygulaması islamiyet tarafından getirilmiş değildir. bu uygulama insanlık tarihinin ilk dönemlerine kadar gider. bir insanın köle olabilmesi için ya savaşta ele geçirilmiş olması ya da anne ve babasının belli olmaması gerekir. Kuran köle ve cariyeliği kaldırmamıştır bu doğrudur; ancak büyük ölçüde sınırlamalar getirilmesine çalışılmıştır. Bir çok ayette köle ve cariyelere iyi davranılması öğütlenir. Cariyelerle cinsel ilişkiye girildikten sonra eğer çocuk sahibi olunursa cariyelerle evlenilmesi gerekir ve hürriyeti ona teslim edilir. İslamda kölelik özendirilen bir kurum değildir birçok büyük günahın affı için gücü yetenlerin ilk olarak köle azad etmeleri güçleri yetmezse belli biktar büyükbaş kurban etmeleri buna da güçleri yetmezse belli sayıda fakir doyurmaları öğütlenir. Buradan alınacak mesaj islamda köleliğin pek hoş karşılanmayan ama o dönem toplumu için getirdiği bazı faydalar sebebiyle yasaklanmayan bir kurum olduğudur.
      Tek eşlilikte de benzer bir durum bulunmaktadır. O dönem savaşlar nedeniyle kadın nüfusu erkek nufusuna göre çok fazlaydı. Bu sebeple insanlara tek eşlilik tavsiye edilmiş ama şart koşulmamıştır.
      Ganimetler insan doğasının bir gereğidir. Sorun ganimetleri inkar etmek değil adilce pay etmektedir. İslam dinide bun yapmaya çalışır.
      Ganimetleri inkar eden toplumlar kominist ülkeler gibi yıkılmaya mecburdur.
      İslam insan fıtratına en uygun pragmatist bir dindir.

      • fingolif said

        Ganimet hangi insan doğasının bir gerçeğidir?

        Yağma, talan, acı ve ölümden sonra gelir ganimet. Neyin gerçeği? Savaş, sadece müdafa durumunda haklı sayılabilir. Ondada ganimet toplayamazsın zaten. Ganimet olan her savaş; haydutluktur, eşkiyalıktır, barbarlıktır. Muhammed bir nevi 40 haramiler başı.

        Düşün, evlisin karınla çocuklarınla 2 erkek 2 kız diyelim. Ticaretle uğraşıyorsun, kendi kendine yetebilmektesin işte. tarih 700’lü yıllar. Birileri ellerinde kılıçlarıyla geliyor, sana ait bütün değerli şeyleri alıyor ve seni öldürüyor. Karın ya orda tecavüze uğruyor, yada cariyelil sıfatı altında bir ömür bu rezilliği çekiyor. Kız çocukların (küçük olduklarını varsayıyorum) daha ergenliğe giremeden 40lı 50li yaştaki adamların yatağına gönderiliyor. Oğlulların sapıklık ve ağır işlerin altında çalıştırılıyor.

        Ama sen yattığın yerde gayet huzurlusun. Niye? Çünkü ganimet eşit dağıtıldı, bu onların hakkı, bir problem yok. Biraz AKIL ya… Biraz DÜŞÜNCE… Harbiden.

        Ganimetlede kominizmi nasıl bağdaştırdın onuda merak ediyorum doğrusu.

      • grkan said

        Öncelikle son paragrafı anlamadığını kabul ediyorum. Bu demek oluyor ki daha önceki paragrafları anladın ve içselleştirdin. Bu benim için önemli çünkü o paragrafların zaten gerçek kuran ruhunu ifade ettiğini düşünüyorum. Demek ki bu konuda bir anlaşmazlığımız yok.

        Son paragrafa geldiğimizde o paragraf bence kuran’ın ikinci yüzünü yani hayata yatkınlığını ifade eder. Önce şunu sor kendine insan mükemmel mi? Hiç hata yapmaz mı? Herşeyi bilir mi? İçinden hiç kötülük geçmez mi? Sen çevrene hiç zarar vermedin mi ? Hiç aklından iğrenç bir fikir geçmedi mi? Eğer cevap olarak geçmedi, bilir, mükemmel gibi ifadeler veriyorsan yaşın kaç diye bir sorum daha var. İlginçtir ki islamiyette de çocuklar günahsız farz edilir. Aklını fazla karıştırmayayım tabi ki bu sorulara verilmesi gereken cevap aksidir. Bu konuda Dostoyevski çok hoşuma gider. insanın kendinden bile sakladığı taraflarını kendisine gösterdiği için.

        Demek ki insan fıtratında kötülüklerde var insan mükemmel olsa melekler gibi o zaman dine de gerek kalmıcaktır zaten. Benim anlatmaya çalıştığım yaratanın insana en iyisini güzelini gösterdiği ama öte taraftan bunu içselleştirememiş insanlara da kötünün iyisini sunduğu. Örneğin budizm dininde bunu göremezsin ve bu dinin uygulayıcıları kendilerine ait bir dünya kurgularlar kendilerini insanlardan soyutlarlar bu sence günümüz yaşantısına uygun mu?

        Kominizm benzetmeme gelince bu konuda özür borçluyum. Gereksiz yere kafanı bulandırdığım için. Genelde böyle konularda tabulara dokunmak istemem. insanları önkabulleri ile karşıma almamak için. Eğer varsa bunu kırmak için şunu söyleyeyim ki kominizmin sevdiğim birçok düşüncesi var ancak insan fıtratını göremediği için işte tam da bu yüzden uygulanabilir bulmuyuorum. Mesela karıncalar ve arılar benim gözümde koministtir ve sistemleri harika çalışıyor doğrusu ancak insan bu sistemin bir parçası değil bence.

        Buna kominizm demeyelim de somutu ele alalım Sovyet Rusyanın eski uygulamaları diyelim. Bu uygulamalarda işçiler kadrolu çalışandı ve çalışsalar da çalışmasalar da aynı parayı alırlar. Böyle bir ortamda kimse çalışmaz ve sistem çöker.

        Ben ganimet var derken insanların mal mülk için başkalarının mallarını gasp etmesini söylemiyorum ki kuran da bunu söylemiyor. Ama zamanın şartları iyi kavranmalı. Kuranda sıkça geçer cihat sadece Allah’a dır. Eğer bunun sonucunda ister istemez mal mülk ele geçerse ne yapılmalı yakılmalı mı?

        Eğitimde bile başarılı öğrencilere ödüller pekiştireçler verilir. Başarılı çalışanlara ikramiyeler verilir. Bunları inkar mı edelim.

        Demek istediklerimi çok karışık anlattım umarım demek istediğimi anlatabilmişsindir. Birde benim verdiğim örneğe bak istersen

        tıkla

  17. dooost said

    Günümüzde akarsularla beslenmeyen ve 600km² civarinda bir alani kaplayan Lut Gölü, Afrika – Suriye ayrımındaki en alt noktadadir. Yeni düzenlenmiş (2006) İsrail haritalarında deniz seviyesinden 418 metre aşağıda gösterilen gölün yüzeyi, dünyanın en alçak noktasıdır. Lut Gölü’nün tabanı, su derinliği çok fazla olmasa da (yaklaşık 376 metre) Asya’da Baykal Gölü ve Hazar Denizi’nden sonra dünyada en derindeki III. göl tabanıdır ve deniz seviyesinden 794 metre aşağıdadır. Bu büyük tuzlu göl, karşılıklı uzak noktalarından 80 km /18 km genişliktedir. Aslında göl, eski Lisan Denizi’nin bir parçasıdır. Su seviyesi eski zamanlarda yılda ortalama 18 cm kadar çekilirken, bugün bu değer İsrail ve Ürdün’ün artan içme suyu ihtiyacı nedeniyle, yıllık 50 cm civarındadır. Lut Gölü %28 ile %33 arasında değişen tuz oranıyla (Akdeniz %3) Doğu Afrika’daki Assal Gölü’nden sonra (%35) dünyadaki en tuzlu II. göldür.
    allah lut kavmini dunyanın en alcak yerinde helak etti ozman cıhazlarmı vardıda alcaklıgı tespıt etmıs uyanın

  18. eternaljustice said

    BE HEY DÜRZÜ

    ne ararsin tanri ile aramda!…
    sen kimsin ki orucumu sorarsin?
    hakikaten gözün yoksa haramda
    basi açiga niye türban sorarsin?

    raki, sarap içiyorsam sana ne.
    yoksa sana bir zararim, içerim.
    ikimiz de gelsek kildan köprüye,
    ben dürüstsem sarhosken de geçerim

    esir iken mümkün müdür ibadet?
    yatip kalkip atatürk’e dua et.
    senin gibi dürzülerin yüzünden,
    dininden de soguyacak bu millet

    isgaldeki hali sakin unutma.
    atatürk’e dil uzatma sebepsiz.
    sen anandan yine çikardin amma
    baban kimdi bilemezdin serefsiz.

    Neyzen Tevfİk

    şerefsiz katliamcı şehvet delisi pezevenk talancı arabın saçmalıklarına,
    vatan haini velevki hamdolsuncunun dallamalıklarına
    salyalı fetoşun dötüne vurup çıkardığı vaazlarına
    birgün hesap sorar Kemal ATATüRK’ün cocukları

    • grkan said

      Arkadaşım niçin bu kadar genelleme yapıyorsun. Ben de en az senin kadar Atatürk’ü seven müslüman bir türküm. Atatürk senin olduğu kadar benimde önderim. Lütfen kavramları birbirine karıştırmayalım.

Yorum bırakın