Hangi Gerçekler

Hangi Tanrı?

Muhammed’in şehveti ve “Tanrı”sı

Karılarından Aişe, Muhammed’e şöyle diyor:
-“Ma era rabbeke illa yüsariu hevake” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’t-Tefsir/33/7,Kitabu’n-Nikah/29;Diyanet yayınlarından Tecrid, hadis no:1721;Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’r-Rıda/49,hadis no:1464;İbn Mace Sünen, Kitabu’No:-Nikah/57, hadis No: 200; Ahmed İbn Hanbel,6/134,158)
Nedir bu sözün Türkçesi?
“Vallahi Rabbinin, senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum.” (Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi. 7/402)
“Rabbin Teala (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkuna müsaraat ediyor. (Çeviri: Kamil Miras, Diyanet Yayınlarından)
Aişe’nin sözü dilimize şöyle de çevrilebilir:
“Bakıyorum da, senin Efendi Tanrın , yalnızca senin şeyinin keyfini (hevanı) yerine getirmek için koşuyor.”
Hadiste, efendi tanrının yalnızca Muhammed’in hevası için koştuğu açıkça belirtiliyor.
Heva: İnsanın arzusu, isteği. Ama buradaki herhangi bir arzu, istek değil; cinsel istektir söz konusu olan. Çünkü buradaki konu, cinsel isteğin üzerinde durulduğu bir konu. Ayrıca “heva” söylendiğinde ilkin bu kavramda kullanılır. Rağıp da, heva için : “Meylun’nefsi ile’eş-şehveti” (Bkz. Müfredat, Heva) diyor. Yani “nefsin şehvete eğilimi.”
Rağıp, aynı yerde, hevanın “şehvete eğilimli olan nefsin kendisi için de söylenebileceği”ni belirtiyor.
Aişe neden böyle diyor?
Muhammed’in çok karısı var. Yaşlanmış olan Sevde Bint Zema’nın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli. Adalet olsun diye, Muhammed’in bunlarla cinsel birleşmesi sıraya konmuştur. Sevde’nin dışında kimse, sırasını başkasına kaptırmak istemiyor. İşte bu böyleyken, “ayet” geliyor; durumu değiştiriyor:
Muhammed’in “heva”sı, “adalet”in önüne geçiyor:
Muhammed’in kadın seçimi, cinsel alandaki isteği, hadisteki sözcüğü ile hevası, adalete baskın geliyor ve sıra Muhammed’in isteği doğrultusunda, ayetle bozuluyor. Ahzap suresinin 51. Ayeti şu sözlerle başlıyor:
-“(Ey Muhammed!) Onlardan (yani karılarından) dilediğini geriye bırakır, dilediğini öne alabilirsin…”
Ne demek bu?
Hadis ve yorumlara göre şu demek:
-“Ey Muhammed! Artık nöbet, sıra zorunlu değil senin için. Nöbeti, sırası gelse bile, dilediğin karınla cinsel birleşmeyi erteleyebilir, ondan önce dilediğin karınla yatabilirsin.”
Sözün özü: Kuran’ın tanrısı, Muhammed’in, karılarıyla olan cinsel ilişki düzenindeki işini kolaylaştırıyor. İlişkiyi sıraya koyma zorunluğunu kaldırıyor. “Hangi karınla ne zaman yatmak istersen özgürsün” diyor.
İşte bunun üzerine Aişe dayanamayıp o sözü söylüyor:

-“Görüyorum ki senin Efendi Tanrı’n, senin şeyinin keyfini …”

Aişe, bu durumu daha sonra, Ahzap’ın 51. Ayeti gelince anladığını; 50. Ayet geldiğindeyse bunu pek anlayamadığını ve o nedenle, 50.ayette, Peygambere kendini (hem de mehirsiz olarak) verebilecek kadından söz edilince şu tepkiyi gösterdiğini belirtiyor:

-“Olacak şey mi? Bir kadın utanmaz mı ki, kendini bir erkeğe armağan etsin?” (Tecrid, hadis no:1721)
Karılar içinde ayrıcalıklı olanlar:

Muhammed, kimi karılarını daha çok severdi. Kimini de daha çok tutardı. En çok tuttuğu karılarının başında Aişe geliyordu. Ebubekir’in kızıydı, o nedenle de etkiliydi. Zaman zaman Muhammed’e kafa tutar gibi durumları bile olabiliyordu. Zeki de olduğu için, birtakım ayrıcalıklar sağlayabilmişti. Muhammed’in cinsel ilişkilerindeki sıra düzeni bozulunca, karılar içinde en çok yararlanan o olmuştu. Boşamasın diye Muhammed’in hoşnutluğunu kazanmak isteyen yaşlı ortağı Sevde Bint Zem’a’nın “gün”ünü almıştı. Başka kumaların gününde de Muhammed’le yatabilirdi. Muhammed istediğinde, kendi günüyse başkasına vermezdi. Muhammed’in canı başka kadınla yatmak istese bile vermezdi gününü, sırasını.
Aişe: “Günümü kimseye vermem”!
Aişe’nin anlattığına göre: Muhammed’e, herhangi bir karısının gününü, sırasını gözetmeksizin; dilediği karısıyla dilediği zaman yatma özgürlüğü veren “ayet”, yani Ahzab suresinin 51. ayeti geldikten sonra da, Muhammed’in Aişe’nin gününde başka kadınla yatmak istediğinde Aişe’den izin alma gereği duyardı. İzin isterdi ama Aişe geri çevirirdi:
-“Eğer izin verme, vermeme yetkim varsa vermek istemiyorum. Tanrı elçisi! Bilesin ki hiçbir kimseyi sana (seninle yatmaya) yeğ tutmam.”( Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an/33/7)
Hadisten anlaşıldığına göre, Aişe’nin bu karşı koyuşuna Muhammed artık ses çıkarmamış; “Ayet var. Ayet bana istediğim zaman dilediğim karımla yatma yetkisini vermiştir” dememiş ya da diyememişti.
Muhammed’in karıları arasında hizipleşme
Peygamberin karıları iki hizibe ayrılmıştı: Bir kesimde Aişe, Safiyye ve Sevde vardı. Öbür kesimdeyse Ümmü Seleme ve peygamberin öteki karıları. Müslümanlar, peygamberin Aişe’ye olan sevgisini biliyorlar; o nedenle depeygambere bir armağanda bulumak isteyen biri olduğunda armağanı sunmayı geciktirir; peygamber Aişe’nin odasına gittiğinde sunardı.
Muhammed’ in Karıları: “Adalet isteriz!”
Bunu üzerine, Ümmü Seleme hizibi söylenmeye başlandı. Bu kesimde olan kadınlar gidip Ümmü Seleme ile konuştular:
-Ümmü Seleme! Peygambere söyle. Herkesle konuşsun; Peygambere kim bir armağan vermek isterse, peygamberin hangi karısının yanında bulunduğuna bakmaksızın armağanını sunmasını duyursun.
Muhammed aldırmıyor:
Ümmü Seleme, karıların dediklerini peygambere söyledi. Ama peygamber bir şey söylemedi. Karılar gelip Ümmü Seleme’ye sordular:
-Ne dedi peygamber?
-Bana bir şey demedi.
-Öyleyse bir kez daha söyle ona!
Ümmü Seleme, kendi gününde (ilişki için) geldiğinde peygambere yine söyledi. Ne var ki peygamber ona yine bir şey söylemedi. Kadınlar sorunca yine “peygamber bana bir şey söylemedi” dedi. Kadınlar da, “sana karşılık verinceye kadar söyle ona söylediklerimizi” dediler. Peygamber cinsel ilişki için dönüp geldiğinde, Ümmü Seleme ona kadınların dediklerini yine anlattı. Bu kez peygamber konuştu:
Muhammed: “Bana vahiy, yalnızca Aişe’nin gününde geliyor”!
-Aişe konusunda beni üzme! Bil ki, hiçbir kadın koynumdayken bana vahiy gelmez de, yalnızca o koynumda bulunduğu sırada bana vahiy gelir.
Bunun üzerine Ümmü Seleme şöyle dedi:
-Ey Tanrı Elçisi! Seni üzdüğüm için tanrıya sığınıp tevbe ediyorum!
Karılar, Muhammed’in kızı Fatıma’yı araya koyuyorlar:
Aynı kadınlar sonra peygamberin kızı Fatıma’ya başvurdular; onu peygambere gönderdiler. Şöyle demesini istediler:
-Karıların tanrı için senden, Ebubekir’in kızı (Aişe) konusunda (kayırmayı bırakıp) adaletli davranmanı istiyorlar.
Fatıma’nın aracılığı da bir sonuç vermiyor:
Fatıma da peygamberle konuşup kadınların dediklerini iletti. Peygamberse şöyle karşılık verdi:
-Kızcağızım (sevgili kızım)! Benim her sevdiğimi sen sevmezmisin?
Fatıma karşılık olarak:
-Evet!
Peygamber:
-Öyleyse sen de Aişe’yi sev!
49 yaşındaki adam (Muhammed), 6 yaşındaki bir çocuk (Aişe) ile evleniyor:
Yine Aişe’nin kendisinin anlattığını dile getiren bir hadis:
Bu hadisin başında, Aişe aynen şöyle diyor:
-“Peygamber benimle evlendi; ben o sırada 6 yaşındaydım.”
Evet, bir yanda 49 yaşındaki Muhammed, öbür yanda 6 yaşındaki Aişe evleniyorlar. Muhammed ile evlendiği zaman Aişe’nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasında kabulu zorunlu. Çünkü bunu anlatan hadis, tartışmasız sağlam (sahih) kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak benimsenegelmiş olan Buhari’nin ve Müslim’in E’s-Sahih’lerinde de buluyoruz.
Anlatıldığına göre evlilik gerçekleşiyor ama yine de 3 yıl kadar zifaf (yani cinsel birleşme) gerçekleşmiyor. Bu süre geçtikten sonra oluyor zifaf !

Aişe 9 yaşındayken 52 yaşındaki Muhammed ile gerdeğe giriyor:
Hadisi izleyelim. Aişe anlatıyor:

-“Ve be dokuz yaşındayken benimle gerdeğe girdi. Medine’ye göçmüştük. Haris İbn Hazrec oğullarına konuk olduk. O sırada sıtmaya yakalandım. Saçlarım döküldü. Saçlarım yeniden geldi; bölükler oluştu. Annem Ümmü Ruman bana geldi. Arkadaşlarım ile birlikte salıncakta sallanıyorduk. Annem beni çağırdı. Yanına gittim. Benden ne istediğini bilmiyordum. Elimi tutup alıp götürdü. Evin kapısına gelince durdu. Soluk soluğa kalmıştım. Sonunda soluğum biraz yatıştı. Annem, sonra biraz su alıp yüzüme başıma değdirdi. Sonra beni eve soktu. Bir de baktım ki bir takım Medineli kadınlar. Evdeler. Bana şöyle demeye başladılar:
-Hayırlı, bereketli olsun. İyi şanslar.
Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar benim saçımı başımı yıkadılar, beni güzel bir biçimde hazırladılar. Peygamberle birden karşılaşmaktan başka hiçbir şey beni korkutmamıştı. Kadınlar, beni ona teslim ettiler. Ve ben o sıralar 9 yaşındaydım.”
Aişe, Muhammed’in koynuna verilmek üzere götürüldüğünde, salıncakta sallanıp oynayan bir oyun çocuğuydu. Yani Muhammed, 52 yaşında böylesine bir çocukla cinsel birleşimde bulunmuştu.

SAHİH-İ BUHARİ’ DEN

Bir kız 9 yaşına geldiğinde, İslam hukukunda “şehvet konusu” oluyor:
Aişe 9 yaşındayken Muhammed’in koynuna sokulmuş olunca, İslam hukuku bundan şu sonucu çıkarıyor:” 9 yaşındaki bir kız, müştehat (şehvete konu olabilecek çağda) sayılır” diyor. Ve bu nedenle de 9 yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenilebileceğini bildiriyor.

Aişe, Muhammed’in karısıyken büyüyecek ve 18-19 yaşına geldiğinde de Muhammed’in ölümü üzerine, kimi kumaları gibi, çok genç yaşta dul kalacaktır. Ve hiçbir erkekle evlenmemeye “mahküm” edilerek…Muhammed’in karıları, müminlerin anaları sayıldığı için…
Aişe’nin kaybolan kolyesi ve Safvan:
Muhammed, Mustalıkoğluları’ na karşı gece baskını için yola çıkma hazırlığında. Yıl : Miladi 627. Bu sırada Muhammed, Aişe’ yi de yanına almıştır. Aişe 9 yaşındayken Muhammed’ in koynuna verildiği tarih, eğer Hicri şevval ya da zilkade 1 / Miladi mayıs ya da haziran 623 ise- 13 yaşındadır daha. Aynı gece baskınının sonucunda, tutsaklar arasında güzelliğiyle göze çarpacak ve başkasına düşmüşken alınıp Muhammed in koynuna verilecek olan Cüveyriyye’ yle aynı yaşta. Devenin üzerinde kapalı bir yer (“mahmil”); Aişe de içinde. Gidilir; baskın yapılır, elde edilecekler elde edilir ve dönüş başlar. Gidiş Medine’ye doğru. Derken bir konak yerinde biraz kalınır. Gecenin bir kesimi. Bir süre sonra; kalkıp yola koyulmaya yöneliş. Tam bu sırada bir şey olur: Aişe çişi için ya da öbür işini görmek üzere birlikten ayrılır. Ayrılışını haber verse olmaz mıydı? Olurdu ama, kimseye haber vermemiş işte. Çişi ya da öbür işi olup bittikten sonra döner; ama bir terslik: Göğsünü yokladığında, kolyesini bulâmaz ve kopup düştüğünü anlar. Geri dönüp gerdanlığını aramaya koyulur. O sırada Aişe devesinin üzerindeki kapalı yerinde bulunuyor sanıldığı için herkes habersiz ve birlik uzaklaşıp gitmiştir. Aişe, kolyesini bulur; ama işte o saatlerde, yolda yapayalnız. Konaklandığı yere gelir, orada bekler. Gelsin götürsünler diye… Beklerken uyku bastırır ve uyur. Ve bu sırada: Muattal Oğlu Safvan. Arkadan gelmiş, Aişe’ yi görünce de şaşırmıştır. Şaşkınlığını anlatan sözler. Onun bu sözlerine de Aişe uyanır. Safvan, Aişe’ yi devesine bindirir. Yola koyuluş. En sonunda, bir konak yerinde birliğe ulaşılır. Bu sırada da dedikodular başlar… Aişe’ nin kendi anlattığına göre gerçek bu. (Bkz. Buhâri, e’s-Sahih, Kitabu’ş- Şehâdât/15; Kitabu’I-Meğâzî/34; Tecrîd, hadis no: 1151; Müslim, e’s- Sahih, Kitabu’t-Tevbe/56, hadis no: 2770.)

Olayda akla gelen sorular:

1) Aişe çişi ya da öbür türlü işi için ayrılıp giderken kimseye neden haber vermemişti? Eğer bunun nedeni, çocuk yaşta oluşu idiyse; bu yaşta oluşu biri tarafından kandırılmaya da elverişli değil miydi?

2) Aişe ayrılıp giderken o denli insan içinde nasıl olmuştu da kimse görmemişti? Gören olmuştuysa, dönüşü neden izlenmemişti? Döndüğü görülmedikçe, “dönmüş; mahmiline girmiştir!” yargısı nasıl oluşmuştu?

3) Hadiste belirtildiğine göre, Aişe’nin deve üzerindeki “hevdec”ini (mahmil) indiren, sonra yine yükleyenler ve Aişe’ ye “hizmet edenler” vardı. (Hadis’e aynı kaynaklarda bkz.) O “hevdec”, dinlenme yerinde deveden indirildiğine göre, sonra deveye yüklenirken içinde

4) Aişe var mı, yok mu diye niçin bakılmamıştı? Hizmet edenler bakabi- lirlerdi. Yine hadiste belirtildiğine göre, “hicab” yani erkeklere karşı “örtünme, perde ardına geçip saklanma” gerektiren bir ayet hükmü bulunmadığı zamanlarda, Safvan, Aişe’ yi görmüştü. (Hadise, aynı kaynaklarda bkz.) Yani Safvan’ la Aişe birbirlerini tanıyorlardı. Bu “tanışma”, ileri ölçülerde bir “anlaşma” ya varmış olamaz mıydı?

Aişe “zina” ile suçlanıyor:

Aişe’nin Safvan’ la yolda “neler yapmış olabileceği” üzerinde duruluyordu. Yoğunlaşan kuşku. Dedikodular alıp yürümüştü. Son derece yaygın bir duruma gelmişti giderek. Muhammed’ in bile Aişe’ ye karşı olan her zamanki tutum ve davranışında bir değişme olmuştu: Aişe diyor ki: “Medine’ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer o sırada, iftiracıların dedikoduları dolaşıyormuş. Hastalığımda beni işkillendiren bir şey oldu: Peygamber’den de, her hastalığımda gördüğüm ilgiyi inceliği artık göremiyordum. Yalnızca gelip selam veriyor ve ‘nasılsınız?’ diyordu, o kadar.” (Hadis’e aynı kaynaklarda bkz.)

Aişe dedikoduları duyup öğrenince üzülmüştür. Hastalığı daha da artmıştır bunun üzerine. Muhammed’den izin alır ve babasının evine gider. Orada da, durumuna ilişkin “Tanrısal bir açıklama” bekler. (Aynı hadise bkz.)
Beklenen “vahiy” bir türlü gelmiyor:

Hadiste, bu olaya ilişkin “vahy”in “gecikmesi”nden sözediliyor. Ve Muhammed, “karı”sından, yani “Aişe”den ayrı kalışından doğan soruna çözüm için yakın çevresini topluyor. Bunların içinde Ali de vardır. Ali, görüşünü şöyle dile getiriyor:
– “Ey Tann Elçisil Tanrı dünyayı sana dar etmedi ya! Aişe’den başka da kadın var, kadın çokl” (Bkz. Aynı hadis.)
Ali, gerçeği öğrenmek için Aişe’nin cariyesi Berire’nin tanıklığına da başvurulabileceğini söylüyor Muhammed’e. Muhammed bu tanıklığa başvurdugunda, cariye, “hanımı için iyilikten başka bir şey bilmediğini” söylüyor. Muhammed sorup soruşlurduğuna göre, belli ki adamakıllı “kuşkulu”. Bu “kuşku”, onun Aişe’ye söyledigi yine aynı hadiste açıklanan şu sözlerden de çok açık biçimde anlaşılıyor:

Muhammed: “Aişe! Böyle bir suçun varsa tevbe et!”

– “Aişe! Senin hakkında bana şöyle şöyle dedikodular geldi (Safvan’la ilişki kurduğundan sözediliyor). Eğer bu suçu işlemedinse Tanrı seni aklayacaktır. Ama eğer işledinse bu suçundan dolayı Tanrı’ya yönel, tevbe et! Çünkü bir kul, suçunu boynuna alır ve tevbe ederse, Tanrı da onun tevbesini kabul eder.” Aişe, Muhammed’in bu sözlerine, babasının ve anasının karşılık vermelerini ister. Onlar karşılık vermeyince de, Muhammed’e kendisi karşılık verip sonucu sabırla bekleyeceğini söyler.

Ve sonunda “vahiy” geliyor:

Konuşmadan sonra Aişe, yatağına dönmüştür. “Bekleme”de… Aişe, kendisinin söylediğine göre, hakkında “Kur’ an ayeti” ineceğini filan beklemiyordu. “Ben kim oluyorum ki Tanrı, Kuran’da benim sorunuma ilişkin ayet indirsin!” türünden açıklaması var Aişe’ nin. Yine açıklamasına göre, beklediği yalnızca, “Muhammed’ in rüya görmesi” ve onun “rüyasında aklanması”. Ama beklediğinin ötesinde olur gelişme: Muhammed her vahiyde olduğu gibi özel bir duruma girmiştir. Daha sonra da konuya ilişkin “vahyin geldiğini” açıklar. Aişe’ ye anası, kalkıp Muhammed’ e “teşekkür” etmesini söyler. Ama Aişe bunu yapmaz; vahyi gönderen “Tanrı” olduğuna göre, Muhammed’ e değil; O’ na teşekkür etmesi gerektiğini belirtir. (Bkz. Aynı hadis.)

Aişe’nin “zina” etmediğine ilişkin “18 ayet” birden iniyor:

Onca (hadise göre bir ay) gecikmeden sonra “vahy” gelmiştir. Hem de kimine göre “10 ayet”, kimine göreyse “18 ayet” birden… (Bkz. Nûr, ayet: 11-20. Buna göre toplam: 10 ayet. Ama tefsirlerde toplam: 18 ayet olduğu belirtilir. Bkz. Nesefi, Tefsir, 3/134; F.Râzî, e’t-Tefsiru’l-Kebîr, 23/173.) Bu ayetler, birinci ve ikinci orijinalleri yakıldığı için Muhammed dönemindeki biçimini tam olarak bilemediğimiz (bunun için daha sonraki yazılara bkz.) Kur’an’ ın bugünkünde, Nur Suresinde yer alıyor. Bu ayetlerde, “zinayı” kanıtlamak için “dört tanık göstermek gerektiği”, bu gösterilmediği zaman iftira olacağı açıklandıktan (bkz. Nur, ayet: 13) sonra, ad vermeden “iftira edenler” çok ağır biçimde kınanıyor.

İşte âyetlerden bir kesim (Diyanet’in resmi çevirisiyle):
– “Muhammed’ in eşine o yalanı uyduranlar, içinizden bir gürûhtur. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine, kazandığı günâh karşılığı, cezâ vardır. İçlerinden elebaşılık yapana ise, büyük azâb vardır. Onu işittiğiniz zaman; erkek, kadın mü’minlerin, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulu- nup da: ‘Bu apaçık bir iftiradır!’ demeleri gerekmez miydi? Dört şahid getirmeleri gerekmez miydi? Işte bunlar, şâhid getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır. Allah’ın dünyâ ve âhirette size lutuf ve merhameti olmasaydı o kötü sözü yaymanızdan ötürü, büyük bir azaba uğrardınız. Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü. Onu işittiğinizde: ‘Bu konuda konuşmamız yakışık almaz. Hâşâ, bu, büyük bir iftiradır.’ demeniz gerekmez miydi?” (Nûr, ayet: 11-16.) .

Yine sorular:

1- 12. ve 13. ayetlerde, Aişe konusunda söylentiler çıktığında bu söylentileri duyanlar, “Bu, apaçık bir iftiradır. Bu, büyük bir iftiradır.” demedikleri için kınanıyorlar. Ayetlerin bu kınaması, Muhammed’ in yakın çevresini, hatta kendisini de içine almıyor mu? Çünkü onlar da “açık bir iftira, büyük bir iftira” olduğu kanısını taşımıyorlardı:
– Ali’yi ele alalım. Böyle bir kanıyı taşımadığı için, Muhammed’e Aişe’yi boşamayı önerdiği anlamına gelen sözler bile söylemişti.

– Muhammed’in kendisini ele alalım: Böyle bir kanıyı (iftira olduğu kanısını) taşımadığı içindir ki, Aişe’ye, eğer ileri sürüldüğü gibi bir suç işlediyse, bundan dolayı “Tevbe” etmesini önermişti.

2- Ayrıca, kimsenin elinde herhangi bir kanıt bulunmadan, “iftira” olduğu konusunda kesin bir yargıya varması nasıl beklenebilir? Kuşkusuz “kanıt” bulunmadığı için “zina” suçunun işlendiğine de yargıda bulunulamaz. Ama tersine bir kanıya varmadılar ve “iftiradır” hem de “apaçık bir iftiradır, büyük bir iftiradır” demediler diye insanlar nasıl kınanabiliyor?

3- Ayetlerden ve kimi “rivayetlerden” anlaşıldığına göre: Aişe konusunda dedikoduları yayanlar, yalnızca “münâfıklar” da değildi:

– 14. ayeti ele alalım: “Allah’ın dünya ve âhirette size lutuf ve merhameti olmasaydı, o kötü sözü yaymanızdan ötürü, büyük bir azaba ugrardınız.” deniyor. Demek ki, “o kötü sözü yayanlar” için Tanrı’ nın “dünyada ve âhirette lutuf ve merhameti” olmuştur. Bu durumda olanlarsa, “Tanrı katında kâfir” sayılan “münâfıklar” olamazlar. Yani bunlar, “münâfıkların” dışındaki müslümanlardır. .
– 11. ayette sözü edilen “elebaşi’nın kim olabileceği üzerinde durulurken, kimi rivayette bu kimsenin “münâfıkların başı Abdullah Ibn Übey” olduğunu ileri sürerken, kimileri de buradaki anlatımın kapsamı içine, Muhammed’in ünlü şairi Hassan Ibn Sâbit gibi önemli kişilerin de girdiğinden söz ediyor. (Bkz. Taberî, Camiu’l-Beyan, 18/69-70; F.Râzî, 23/174; Tefsiru’n-Nesefî, 3/134.)
Bunlara ne demeli?

4- Tanrı “vahiyle” açıklama yapacaktı da, bu açıklamayı daha önce, yani dedikodular oluşup yayılmadan niçin yapmadı? Neden “bir ay” bekledi de, başta “peygamber”i ve sevgili karısı olmak üzere herkesi üzdü? Gelişmeler neden böyle olmuştur?

5- Bir “zinanın” kanıtlanması için “dört tanık” istemek, gerçekçi bir yaklaşım mıdır?
Hadiste belirtildiğine göre: Aclanoğulları’nın ileri gelenlerinden Medineli Asım Ibn Adyy in ve aynı kabileden Uveymir’in “Peygamber”den bir sorulan olur:

– Bir adam, karısını bir adamla zina ederken bulsa ne yapmalı? Karısının tam karnı üzerinde bulsa? Eğer gidip dört erkek tanık bul- maya yönelirse, zina eden adam işini bitirip gidecektir!!! Dört tanık mı aramalı, yoksa..? (Hadisi ve soruyu çeşitli biçimiyle görmek için bkz. F.Râzî, 23/164; Buhâri, e’s-Sahih, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an/24/1; Tecrîd, hadis no: 1716; Ebu Dâvüd, Sünen, Kitabu’t-Talâk/27, hadis no: 1716; Ebu Dâvûd, Sünen, Kitabu’t-Talâk/27, no: 2245.)

Bu soru, “zina” için “dört tanık” isteniyor olmasından kaynaklanmıyor mu?

Abdullah İbn Ömer anlatıyor:
– “Peygamber, Benû Mustalık üzerine gece baskını yaptı. Onlar ansızın yakalanmışlardı. Hayvanları da su başında sulanıyordu. Peygamber, savaşabilir durumda olanlarını öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. O sırada Cüveyriye’yi kendine seçti.” (Bkz. Buhari, Kita- bu’l-Itk/13; Tecrid, hadis no: 1117 Müslim, Kitabu’l-Cihâd/1, hadis no: 1730; Ebu Dâvûd, Sünen,Kitabu’l-Cihâd 100, hadis no: 2633.)
“Cüveyriyye”, “cariyecik” demek. Çok küçük yaştaydı o sırada. 13 yaşında. Asıl adı “Berre” iken, Muhammed’in el koymasından sonra bu adı almıştı.

Yıl: 627. Muhammed, Mekke’yle Medine arasında el Mureysi denen su kaynağı kesiminde oturan Mustalıkoğulları (Benû Mustalık) kabilesine bir gece baskını düzenliyor. İstediği sonucu da elde ediyor. Yukarıdaki hadiste, Muhammed’in “savaşır durumda olanlarını” öldürttüğü anlatılıyorsa da, öldürülen yalnızca on kadar savaşçı. (Birçok kaynağı bir arada görmek için bkz. Leoni Caetani, çev. Hüseyin Cahit, İstanbul, 1925, s.145-146.)
“Ganimetler” , “tutsaklar”…
Ve tutsaklar arasında güzel Cüveyriyye. Mustalıkoğulları’nın başkanı Haris’in kızı. Şimdi “cariye” durumunda. Yani alınıp satılabilir nitelikte. Tecrîd’in “mütercim”i Kamil Miras’ın anlattığı gibi, “tutsaklar bölüştürülürken o da, Sâbit Ibn Kays’ın payına düşmüştür.” (Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, 1117 numaralı hadisin “İzah”ı.)

Ne var ki kız çok güzel. Üstelik de soylu.
Kız, bu durumundan yararlanmış mıdır? Yeterli bir kanıt yok. Ancak birden, hadiste de belirtildiği gibi, Muhammet’in onu kendine aldığını görüyoruz. Muhammed, kurtulmalığını vererek kızı, alıp kendi karıları arasına katmıştı. Ve ardından “zifaf”.. Arkasından, “idamlık” durumunda olan herkese “beraat”. Muhammed Hamidullah şöyle diyor:

“… Birkaç saat sonra biz, düşmanın, Muhammed’in (A.S.S.) en yakın dostlarından biri haline geldigini görmekteyiz. (…) Sonunda herkes, ganimetten eline geçen hisseyi red ve iade etmekte tereddüd geçirmedi. İKİ YÜZ AİLENİN BİRDEN, hiç beklenmedik bir şekilde hürriyetlerine kavuşturulmaları üzerine, Mustalık’lılar, kaybettikleri on savaşçıyı pek çabuk unuttular. Ve sonunda Islam’ı kabul ettiler.” (Bkz. Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Islâm Peygamberi, çev. Prof.Dr. Salih Tug, İstanbul, 1980, 1/264)
Bu durum karşısında: “Ey güzel ve aşk (!), sen nelere kadirsin!” demek yerinde olmaz mı? ‘
Muhammed 56 yaşındaydı o sırada. Güzel körpecik Cüveyriyye’ yi, koynuna almak için hiç zaman yitirmemişti. Suyun yanında hemen kurulan meşin çadırında işini görmüştü. Karılarından Aişe de oradayken… Cüveyriyye ve Aişe aynı yaştalardı. Medine’ye dönüşte de Aişe’ nin kolyesi ve Safvan olayı meydana gelecektir. Acaba, Aişe Muhammed’den bir öç almak istemiş miydi? Cüveyriyye’ yi kıskanmış olarak?
“Kurtulmalık” lar ödenmeden ve tutsaklar daha özgürlüklerine kavuşturulmadan bir şey olmuştu. Anılmaya, üzerinde durulmaya değer bir şey:

Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor:
Ebu Said el Hudfı’nin anlatmasıyla “tutsaklar arasında Arab’ın en nefis kadınları” bulunuyordu. (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n- Nikâh/125, hadis no: 1438.) Ve o baskını gerçekleştirmiş olan Müslümanların ağızlarının suyu akıyordu güzel kadınları görürken. Hemen yatmak istiyorlardı. Yatmak istedikleri kadınlar, birer “cariye” durumuna gelmiş değiller miydi? Öyleyse müslümanlara “helâl”diler. Gerçi Muhammed’in: “Tanrı’ya ve âhiret gününe inanan bir kimse için, kendi suyuyla (menisiyle) başkasının tarlasını (başkasının cinsel ilişki kurdugu kadını) sulaması helâl olmaz.” dediği de aktarılıyor. Ve bu arada: “Tanrıya ve âhiret gününe inanan bir kimseye, başkasının menisinden temizledikçe (istibrâ, fıkıhçılara göre bir ay içinde olur) hiçbir tutsak kadınla cinsel ilişki kurmak helâl olmaz.” diye de eklediği belirtiliyor. (Bkz. Ebu Dâvûd, Kitabu’n-Nikâh/45, hadis no: 2158.) Ama çelişki yalnızca bu konuda degil ki…

Ebu Said el Hudrî anlatıyor:
– “Peygamberle birlikte Benû Mustalık Gazası’na çıktık. Ve Arap tutsaklarından tutsaklar elde ettik. O sırada kadınlar iştahımızı çekti. Bekarlık çok güç gelmişti bize o günlerde. Ve azil yapmak istedik. İstiyorduk azil yapmayı. Ancak, ‘Peygamber aramızdayken ona sormadan nasıl azil yapacağız?’ dedik ve gidip peygambere sorduk. Peygamber de azil yapmamakta sizin için bir sakınca yoktur. (Yapabilirsiniz de. Yapmaya bilirsiniz de.) Ama bilin ki, kıyamet gününe değin meydana gelecek bir yavru, ne olursa olsun meydana gelir.” (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Itk/13; Tecrîd, hadis no: 1596; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/127, hadis no: 1438; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n- Nikâh/49, hadis no: 2170.) Kimileri, “azl”in ne demek öldüğünü bilmedikleri için bu hadisin anlamını tam olarak anlamamışlardır.
“Azl” (azil), cinsel ilişki sırasında, erkeğin, meniyi, kadının cinsel organına boşaltmadan çekmesidir. Yani, meniyi kadınlık organının dışına boşaltmak. Hadiste anlatılanın özeti şu:
Müslümanlar, ellerindeki “tutsak kadınlar”la cinsel ilişkide bulunmak istiyorlardı. Ama bir sorunları vardı: Ya çocukları olursa? İlişki kuracakları bu kadınlardan çocuk olsun istemiyorlardı. Tecrit “mütercim”i Kamil Miras, bu istememeyi, şöyle açıklıyor:

“Bu suretle (yani meniyi dışa boşaltmak biçiminde) esir kadınlara yaklaşmak istemeleri (şu yüzdendir): Yüklü (gebe) veya evlat anası kadınlar satılamazdı. Halbuki gazilerin paraya ihtiyaçları bulunduğundan satmak istiyorlardı.” (Bkz. Diyanet yayınlarından Tecrid, 1596 numaralı hadis, not: 1.)
Kısacası: Tutsak kadınların ırzına geçebilirlerdi “gaziler”. Ama bu işi yaptıktan sonra da “çocuk sorunuyla” karşılaşmak isteniyorlardı. Çünkü gerektiğinde bu tutsak kadınları satabilirlerdi. Buna bir engel çıkmamalıydı. “Azl”i bunun için istemiş ve “Peygamber”e danışmışlardı. Peygamber de temelde bu kadınların ırzlarına geçilmesinde bir sakınca görmüyordu, buna izin veriyordu. “Azl”e gelince. Bunda da bir sakınca bulunmadığını dolaylı olarak belirtiyordu.

Muhammed’in Marya ile Hafsa’nın yatağında yakalanması:

Gün, Muhammed’ in karılarından Hafsa’ nın günüydü. O gün Muhammed, Hafsa’ yla cinsel ilişkide bulunmak üzere kalkıp gider. Hafsa’ nın odasına varır. Ama Hafsa’ yı bulamaz. Tam o sırada da, bir zamanlar Mısır Mukavkısı’ nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Marya ortaya çıkmıştır. O anda Muhammed, cinsel ilişki için tam hazırlıklıdır. Cariye’yi tutup yatırır Hafsa’ nın yatağına, ve işini görmeye başlar. Muhammed’in cariyesi ile yatması doğal. Kuran da, karılarının dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak veriyor (bkz. Ahzab suresi, ayet 50,52) İşin bu noktası olağan olmasına olağan. Ne var ki, cariyeyi özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızı Hafsa’nın yatağında koynuna alıyor. İşte bu olağan değil. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da çıkagelmiştir. Muhammed’ in Marya (Mariye) ile ilişkisini görür. Bir süre kendine egemen olup kapıda bekler. Muhammed işini bitirmiştir. Hafsa tepkisini gösterir:

“Tanrı elçisi! Sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. Öyle bir şey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!”

Muhammed ne desin? Sonra, Muhammed’ ile Hafsa arasında şu konuşma geçer:
Muhammed: “Vallahi Billahi Marya ile bir daha yatmayacağım!”
“Hafsa! Marya’ yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun?
“Evet!”
Muhammed hemen ant içmiştir:
“Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı?”
“Tamam!”
Ne ki, Hafsa bu durumu Aişe’ye anlatır.(Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan,28/102)
Kimi aktarmaya göre de Muhammed’in Hafsa ile yakalanması, Aişe’nin gününde olmuştur. Hafsa bunu öğrenmiştir. Muhammed, ondan bunu durumu kimseye söylememesini istemiş, bunu isterken de “Marya’yı kendime haram ettim. Sana bir müjdem var. Ebubekir’le Ömer, benden sonra, ümmetin işlerini ele alacaklar (halife olacaklar).” Ama, Hafsa, olayı Aişe’ye anlatır. (Bkz.F.Razi,30/41,43)

Muhammed’in, Marya’yı kendisine haram etmesi, yani bu cariyeyle bir daha yatmayacağına ant içmesi üzerine yeni ayetler gelir:

“Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kılmış olanı kendine neden haram yaparsın? Tanrı bağışlayan ve acıyandır.”(Bkz. Tahrim suresi, ayet:1. Bu ayetin, anlatılan Marya olayı nedeniyle geldiğine ilişkin hadisler ve yorumlar için aynı tefsirlere bkz.)

Bu ayetin ve bunu izleyen 4 ayetin “iniş nedeni” olarak, bir “bal şerbeti öyküsü”nü içeren aktarmalar da var. Ama her zaman İslam’ ın açıklarını kapatma çabaları gösteren Muhammed Ali Subuni bile, ayetlerin, “Marya (Mariye) olayı” nedeniyle geldiğini anlatan hadisin açıklamasının daha doğru olduğunu savunur. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir,3/406-407)

Başka İslamcılarsa, İslam’ın durumunu kurtarmak amacıyla, buradaki ayetleri “Marya olayı”na değil, “bal şerbeti” öyküsünü içeren hadise bağlamayı daha uygun bulurlar. Kuşkusuz, zorlamalarla.
Muhammed, Marya ile yatmayı sürdürmüştü. Ondan bir oğlu olmuştu: İbrahim. Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölmüştür.

Muhammed’in Şehveti:

Bir hadise göre: Muhammed nerede ilgisini çeken güzel, bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’le yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.

Câbir lbn Abdullah anlatıyor:

– “Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb’e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir derisini ovup işliyordu. Peygamber hemen cinsel ihtiyacını gördü. Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:
– Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehvetini) söndürür.” (Bkz. Müslim, e’s- Sahih, Kitabu’n-Nikâh/9-10, hadis no: 1403; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/44, hadis no: 2151; Tirmizî, Sünen, Kitab’r-Rıdâ’/9, hadis no: 1158.)

Bu hadiste açıkça ortaya çıkan şu:

– Muhammed, karılarının dışında da bir kadına “şehvetle” bakıyordu. Ve ilgisini çeken bir kadın gördüğünde “şehvete geliyor”du. Bu kimi ayetlerle de dile getiriliyor. Örneğin Ahzab Suresinin 52. ayetinde, karı almasına sınır getirilirken “(başka kadınların) güzellikleri seni imrendirse bile…” deniyor. Aynı hadise yer veren Gazalî de, “şehvet”in önemini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlamanın sağladığı yararı uzun uzun anlatıyor; bu arada da, Muhammed’in şehvetine ve gereksinimini nasıl karşıladığına geniş yer veriyor. (Bkz. Gazali, lhya-u Ulûmiddin, Arapça, 2/27-29.)

– Muhammed için “kadın”, erkeği her zaman baştan çıkaran bir “şehvet kabartan”dı. – Muhammed gözünde “kadın”, her zaman “şeytan” görünümündeydi. (Muhammed’in “kadın”ı şeytan görmesine ve genel olarak “kadın”a bakışına ilişkin örnekleriyle geniş bilgi için, Prof.br. İlhan Arsel’in “Şeriat ve Kadın” adlı, son derece değerli kitabına bkz.)

– Çıkan bir başka sonuç da şu:

Muhammed’e göre, bir kadın, cinsel ilişki kurmak isteyen kocasına karşı koyamaz, karşı koymamalıdır. Muhammed’in bunu işleyen, öğütleyen, buyuran pekçok hadisi vardır. Bunlardan iki örneği burada görelim: “Bir adam karısını yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmasa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler.” (Bkz. Buhâr’i, e’s-Sahih, Kitabu Bed’il’halk/7; Tecrîd, hadis no: 1337; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/120-122, hadis no: 1436; Ebu Dâvûd, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/42, hadis no: 2141.) – “Bir adam karısını cinsel ihtiyacını gidermek için çağırdığı zaman, kadın hemen o çağrıya uymalıdır. Kadın, tandırda (fırında, ocakta) o anda iş görüyor olsa bile…” (Bkz. Tirmizi, Sünen, Kitabu’r-Rıdâ/ 10, hadis no: 1160.)Asıl konumuza gelelim: Muhammed’in, gördüğü yabancı kadının şehvet çekiciliği karşısında kalır kalmaz eve koşması ve cinsel ilişkide bulunmak için Zeyneb’i seçmesi ilginçtir.

Muhammed’ in Zeyneb’ i de karıları arasına katmasının öyküsü:

Zeyneb Bint Cahş, Muhammed’in oğulluğu Zeyd’in karısıdır. Zeyd’i Muhammed kcndisine “oğul” edindiği için herkes ondan “Muhammed’in Oğlu (Zeyd Ibn Muhammed)” diye söz eder.
Muhammed bir gün, Zeyd’i görmek için onun evine gider. Zeyd’i bulamaz, Zeyd’in karısı Zenneb’le karşılaşır. Birden tutulur Zeyneb’e. Bir kadına Muhammed’in ilgi duyması, o kadının başka erkeğe -bu erkek kocası da olsa- uygun olmaktan çıkması ve dolayısıyla Muhammed’in olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle Zeyd durumu ögrenir öğrenmez Muhammed’e gidip konuşur.
Zeyd:
-Karımdan ayrılmak istiyorum.
Muhammed:
-Neden? Seni kuşkuya düşürecek bir şey mi yaptı?
Zeyd:
-Vallahi hayır. Beni kuşkuya düşürecek hiçbir şeyi olmadı.Onun iyilikten başka birşeyini görmedim. (Zeyd’ in eşini boşamak istemesinin nedeninin Müslümanların dediği gibi geçimsizlik değil de Muhammed’ in onu arzu etmesi olduğunu ispatlayan cümleler)
Muhammed:
– Öyleyse karını bırakma, Tanrı’dan kork!
Muhammed “karını bırakma” derken, gerçekte sevdiği Zeyneb’in boşanmasını istiyordu. İstiyordu ki Zeyd onu boşasın da kendisi alsın.
Ama bu isteğini ve sevgisini içinde gizliyordu.
İşte bunun üzerine, Ahzab Suresinin 37. ayeti gelir. (Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyân, 22/10-II.) “Tabakatu İbn Sa’d”da daha geniş olarak yer alan bu aktarmayı, doğubilimciler ele alıp eleştiri konusu yapıyorlar diye, gerçekleri örtme ya da ters yüz etme pahasına da olsa İslam’ı kurtarma çabasına girişmiş görünenler “iftira” diye niteliyorlar. Bu öykü, yüzyıllar boyu “hadis” kitaplarında ve tefsirlerde yer ala gelmiş olduğu halde. Şimdi ayete bakalım. Ayetin anlamı şöyle: (Çeviri, Diyânet’in)
“Ey Muhammed! Allahın nimet verdiği ve seninde nimetlendirdiğin kimseye: “Eşini bırakma, Allah’tan sakın!’ diyor; Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Oysa Allah’tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd, eşiyle ilgisini kesti- ğinde onu seninle evlendirdik. Ki, evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah’ın buyruğu yerine gelecektir.” (Ahzâb, ayet: 37.)

Bu ayette anlatılanlar:

1- Muhammed, Zeyd’e “karısını boşamamasını” söylerken içinde bir şey saklıyordu. Bunu da sonradan Tanrı açığa çıkaracaktı. Muhammet’in içinde sakladığı neydi?
Yukarıdaki öyküye göre, bu sorunun iki karşılığı olabilir:

1- Muhammed’in içinde sakladığı şey, Zeyneb’e olan aşkıyla birlikte, Zeyd’in onu boşaması ve kendisini almasına olanak sağlamasını istemesiydi. Yukarıdaki öyküyü “uydurma ve iftira” diye niteleyenlerse; Muhammed’in içinde sakladığı ayette bildirilen şey için şu karşılığı veriyorlar: Onun sakladıgı şey, yalnızca, Zeyd’in karısının boşanması ve onunla kendisinin evlenmesi isteğiydi. Oysa bunlar hep iç içe şeyler. Çünkü Muhammed Zeyneb’e tutulmuşsa, kocasının onu boşamasını ve kendisinin almasını istemesi doğaldı. Bu yoldaki isteğini gizlemesiyle aşkını da gizlemiş oluyordu.

2- Muhammed’in içindekini gizlemesine, insanlardan korkup çekinmesine yol açıyordu.
Peki bu korkuya, çekinmeye yol açan neydi? Yani Muhammed, içindekini açığa vurduğu zaman insanların ne yapacaklarını düşünüyordu ki, onun korkusunu taşıyordu? Bu soruya şu karşılık veriliyor: Muhammed, oğulluğunun karısını almaya kalkıyor diye dedikodu yapılmasından çekiniyordu. Çünkü gelenek, böyle bir duruma elverişli değildi. Oğulluğun karısıyla evlenmek çirkin karşılanırdı. (Bkz. Muhammed Ali Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, 2/527-528 ve öteki tefsirler.) Öyküye göre şu karşılık da verilebilir: Muhammed, hem Zeyd’den, hem de öteki insanlardan çekiniyordu. Başkasının, üstelik de “oğulluğu”nun karısına göz koyduğu için… Bir süre bu nedenle durumu açığa vurmamıştı. Ama sonra, “ayetin gelişi” sorunu çözmüştü.

3 – Muhammed’in, oğulluğundan boşanan Zeyneb’i alması bu yönde herkese bir kapı açmasına yöneliktir.
Ayette ileri sürülen gerekçe bu.Yani, herkes oğulluğunun boşanan karısıyla rahat evlenebilsin diye Muhammed’in Zeyneb’le evlendirildiğini açıklıyor.’ Bu açıklama karşısında da bir soru beliriyor:

– Bu evlilik olmadan da soruna çözüm getirilemez miydi? Örneğin, bir ayetle, herkese böyle bir yola gitmenin “helal” olduğu bildirilirdi; sorun kalmazdı. Neden bu çözüm yolu seçilmedi de, ille de Muhammed’in Zeyneb’le evlendirilmesi gerekli görüldü? Bu sorunun karşılığı yok. (Admin’ in Notu: Turan Dursun’un buraya kadar anlattığı öykünün devamını Arif Tekin’ in “Kuran’ın Kökeni” adlı kitabın 166. sayfasından itibaren görelim:
“.. Muhammed, Zeyd’ i çağırıp bu ayeti (ahzap, 37) anlattıktan sonra ona şu görevi veriyor: “Git Zeynep’ e bu olayları anlat ve onu bana iste.. Zeyd, kapıya varınca içeri giremiyor ve yüzünü çevirerek, -kendi anlatımına göre-ter içinde, sanki dünya başına yıkılmış gibi bir ruh hali içinde kendisinin Muhammed’in elçisi olduğunu ve onu istemeye geldiğini söylüyor. Zeynep ise o sırada hamur işi yapmaktadır. Zeyd’i dinledikten sonra olumlu yanıt vermiyor ve “düşünmem lazım” diyerek ibadet odasına çekiliyor. Zeyd, bu olumsuz haberi Muhammed’ e bildirince Muhammed artık buna dayanamıyor ve doğruca Zeyneb’in evine giderek ona el koyuyor. Gerekçe, o sırada inen Ahzab Suresi’nin 37. ayetindeki “Ey Habibim, Zeyneb’i biz sana nikahladık” cümlesidir. Artık bu ayete dayanarak ne Zeynep’e mehir ücretini veriyor, ne evlenme için şahit tutuyor ve ne de Zeynep’in akrabasından izin alıyor. Bu sırada Muhammed 58 yaşında Zeynep ise 35 yaşında idi. Üstelik Muhammed’in yanında şu hanımları vardı:
1)Aişe (12 yaşında) 2)Hafsa (23 yaşında) 3)Ümmü Seleme (30 yaşlarında)

Olay burada da bitmiyor. Muhammed’in Zeyneble evlenmesinden kısa bir süre sonra (Hicri 6. yıl) Zeyd, Muhammed tarafından üst üste 6 küçük savaşa-baskına gönderiliyor. Bunlar şunlardır:
1) Beni Süleym 2) İys 3) Taraf 4) Hisma 5) Vadi’l Kura 6) Ümmü Kirfe.

Zeyd, bunların hiç birinde vurulmayarak başarıyla dönüyor. Sonunda Muhammed Zeyd’i tarihte “Mute Savaşı” olarak bilinen savaşta 3000 kişilik Müslüman ordusuyla yaklaşık 100.000 kişilik Rum ordusunun karşısına çıkarıyor. Üstelik Halit Bin Velid gibi daha usta bir komutan var iken. Zeyd bu sefer öldürülüyor.
Muhammed ve Güzel Safiyye:

Yıl: 628. Diyanet yayınlarından “Tecrid”in “mütercim”i Kamil Miras’ın anlatımıyla “güzel bir vahanın ortasında kurulmuş olan Hayber Kasabası”nın görülebilen “en nefis hurmalıkları”ndan yüzlercesi Muhammed”in buyruğuyla kesilmişti. “Tanrı’nın buyruğudur” diye. Her zaman olduğu gibi… İşte Kur’an ayeti: (Çev. Diyanet’in)

-“İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah’ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır” (Haşr Suresi, ayet: 5.) Bu ayet, Muhammed’in Benû Nadir’in hurmalıklarını yaktırmasına yöneltilen eleştirilere cevaptır. (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cihad / 154; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cihad /10; h. no: 1746; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’l-Cihad /91, h. no: 2615.)

“Hurma soykırımı”yla birlikte “insan soykırımı” da yapılmıştı. Özellikle yahudilerin yerleşim bölgelerinde. Bunlardan biri de “Hayber”de gerçekleştiriliyordu. . Hayberin birçok “kale”si vardı. Bir buçuk aya yakın bir süre içinde, yahudilerin kendi içlerinden gelip Muhammed’den güvence alan kimi hainlerinin yardımıyla “kale”ler bir bir düştü ve müslümanlar kazanmış oldular. Kuran’ın Tevrat’tan aktarılan “Tann”sı “İsrailoğulları”nı, yani Yahudi toplumunu, “tüm toplumlardan üstün yaptığını” duyuruyor. (Bkz. Bakara, ayet: 47, 122; A’raf, ayet: 140.) Ama “Hayber Savaşı”nda Yahudilere yardım etmemişti. “Ganimet”ler, tutsaklar. Bunlar içinde de kadın ve çocuklar. Ağlaşmalar, sızlanmalar…

Ve bu arada, yakınlarıyla birlikte tutsak düşmüş olan Safiyye. Güzeller içinde bir başka güzel. Ne var ki acılar içinde… Yakınlarından kiminin kellesi gitmiş bu savaşta. Kimi de işkence altında… Babası, kafası kesilenler arasında, kocası ve kocasının kardeşi sorgulanıyor, işkence görüyor. Bir süre sonra ölürüleceklerdir.
Safiyyenin Ailesinden Kişiler İşkenceyle Öldürülüyor:

Leoni Caetani, “Muhammed, ihtimal ki güzel Safiyye’ye göz koymuş olduğu, zevcinden (kocasından) kurtulmak istediği için Kinane / Ibn Rebia / Ibn Ebi’l-Hukayk’ı celbetti; Ebi’l-Hukayk ailesinin meşhur mücevheratını teslim etmesini istedi…” dedikten sonra birtakım bilgiler aktarıyor. Bu bilgilere göre, gerek Kinane, gerekse kardeşi hazinenin yerini söylemiyorlar. Ama hazinenin bir kesimi sonradan bulunuyor. Ne var ki, Muhammed tümünü elde etme kararında. Başlıyor işkence ettirneye.

Bu Kinane, Safıyye’nin kısa bir süre önce evlendiği kocasıdır. Bir süre sonra Muhammed’in koynuna sokulacak olan Safiyye’nin kocası… Caetani aktardığı bilgiler arasında şunlan da yazıyor:

– “Kinane’ye, hazinenin bir kısmını başka bir yere saklamış olup olmadığını söyletmek için müthiş işkenceler yapıldı. Zübeyr Ibnü’l- Avvâm (sağlıklarındayken cennetlik olduklan bildirilmiş on kişiden biri), Peygamberin emirlerini bizzat tatbik etti. Zavallının ağzından bir şey alamayınca, YANAN ODUNLARLA GÖĞSÜNÜ DELDİ. Ölecek durumdayken Muhammed lbn Mesleme’ye teslim etti. O da biraderi Mahmud’un intikamını almak için Kinane’nin ızdırabına nihayet verdi, onu öldürdü. Kinane’nin kardeşine de pek zalimane işkenceler yapıldı. (…) Iki bedbaht yahudi terk-i hayat eder etmez, Muhammed kadınları celbettirdi…” (Bkz. Leoni Caetani, İslam Tarihçe. Hüseyin Cahid Yalçın, Istanbul, 1925, 5 / 123-124.)

Caetani’nin bu yazdıkları kimi İslami kaynaklara da dayanıyor. Bununla birlikte ne ölçüde doğru, ya da doğru olanların ne kadarını içine alıyor? Kesin birşey söylenemez kuşkusuz. Ama şurası, İslam dünyasında en sağlam kabul edilen kaynaklarda da yer alıyor ki; Safiyye, Hayber Savaşı’ nda ve sonucunda aile üyelerini yitirmişti. Babasını, kocasını, kocasının kardeşini… (Karşılaştırmalar ve geniş bilgi için Prof. Dr. İlhan Arsel’ in Şeriat ve Kadın adlı kitabına başvurmayı öneririm.) Müslümanların elinde katledilmişti Safiyye’nin aile üyeleri. Muhammed’in buyruğuyla… Ama şimdi bu Safiyye, aynı Muhammed’ in karısı yapılacak ve yolda da koynuna sokulacak.
Muhammed, Safiyye’yi Dıhye’nin Elinden Alıyor:

“Hadis”lerden aldıgımız bilgiye göre:

Savaş sonrasında, Dıhyetü’l-Kelbı adındaki delikanlı Arap, Muhhamed’e gelir; tutsak kadınlardan birini kendisine alması için ondan izin ister. Muhammed de, hadisi çeviren Kamil Miras’ın çevirisiyle: “Haydi git de bir câriye al!” diye karşılık verir. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye’yi alır. Bunu gören bir başka Arap hemen koşup Muhammed’e haber verir. Safiyye’nin Dıhye’ye değil; “Peygamber”e uygun olacagını söyler. Muhammed’de Dıhye’yi çağırtır; “başka bir cariyeyi” almasını söyler. Dıhye’ye verilen “cariye”, Safiyye’nin kocasının kızkardeşidir. Muhammed, kendisine “karı” olmanın karşılığında Safiyye’yi “azâd” eder. Yani, “âzâd etmiş olma”yı, evlilikte verilmesi gereken “mehir” sayar. Yola çıkıldığında, bir yandan da “zifaf’ düşünülmektedir. Ümmiü Süleym, Safiyye’yi hazırlar. Ve gece olunca da Muhammed’in koynuna koyar.” (Başta Buhari, en sağlam hadis kiıaplarında da yer alan bu hadisi, Kamil Miras’ın çeviri ve “Izah”ını da görmek için Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Ankara, 1985, Diyanet Yayınlarından, 2/299-310.)

Safiyye’yi Muhammed Neden Almıştı ?

Bu soruya karşılık olarak ileri sürülenin özeli şu:
-Safiyye, soylu bir aileden geliyordu. Babası Benû Nadîr kabilesinin başı, kocası da yine çok ileri gelenlerden biriydi. Bu nedenle onu, sıradan bir kimseye vermek uygun olmazdı. Yahudiler için bu, bir utanç konusu olurdu. En iyisi “Peygamber”e kan yapmaktı. Bu yola gidildi.
Diyanet yayınları arasında yer alan Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih tercemesinde, 1612. hadisin “İzah”ında Kamil Miras şöyle diyor:
– ” Hazreti Safiyye, Huyay Ibn Ahtab’ın kızıdır. Beni Nadır ve Beni Kurayza’nın en şerefli bir ailesine mensuptu. Hayber Yahudileri’nin reisi Kinane Ibn Rabi ile yeni evlenmişti. HER İKİ CİHETLE ASALETİ vardı. (…) Hayber reisinin gelini (karısı) ve Beni Nadır’ın en şerefli bir aile kızı olan Safiyye’nin Dıhye’ye verilmesi, YAHUDİLER İÇİN PEK ZİYADE ÂR’ı ve hacaleti (utanca) mucip olacağı be- yaniyle itiraz edildi. Resûlu Ekrem (Peygamber) de Dıhye’den istirdad (geri alıp) ve azâd ederek nikâhla kadınları arasına ithal etti.”

Bu Gerekçede Mantık Var mı?

Gerekçe bu olunca, şu sorular sorulabilir:

– O “soylu”, o ,”şerefli” denenler hep kılıçtan geçirilmemiş miydi? Geriye ne kalmıştı ki onlar için “âr (utanç)” söiz konusu olsun? “Şerefi” olduklarından sözedilen “Beni Kurayza”ya, o ‘Resûlu Ekrem”in (Muhammed’in) arkadaşlarına uygulattırdığı korkunçluklar, işkence ve soykırım, benzeri ancak tarihin en ilkel dönemlerinin en ilkel insanlarında görülebilir türdendi. Bütün bunlar, Islam’ın kendi kaynaklarından belgelerle sergilenebilir. Ama yeri burası değil. Burada, Muhammed’in “şehvet”i nedeniyle Safiyye’den söz etmektir konu.

” Safiyye’nin Muhammed’e verilmesinin, yahudilerin gönlünü kazanmakla ya da onların düşmanlık ve kinlerini yumuşatmakla da hiç ama hiç ilgisi yoktur. Çünkü Hayber Seferi, Hicretin 7. yılına rastlar. Oysa Muhammed, daha Hicretin ikinci yılından itibaren Yahudilere karşı düşmanlık siyasetine başlamış ve onları imha planlan hazırlamiştır. Hayber seferine giriştigi tarihlerde, artık Yahudilerin kökünü iyice kazıma safhasındaydı. Benû Kaynuka, Benu Kurayza ve Benû Nadîr gibi, Medine’nin en ünlü Yahudilerini temizlemiş ve sıra Hayber Yahudilerine gelmişti…” (Arsel, bunu, “Şeriat ve Kadın”ın savunması için yazmış, ama yayımlanmamıştır. T.D.)

– Muhammed Safiyye’yi Dıhye’nin elinden alınca, bu kadının “kocasının kızkardeşi”ni vermişti ona. Aynı aileden olduğuna göre onun da “asalet”i vardı. Dıhye’ye o nasıl verilebilmişti? O zaman “âr” olacağı düşünülmemiş miydi?
– Hepsi bir yana da; Muhammed, en yakınlarını, sevdiklerini öldürttüğü bir kadını Safiyye’yi o acılı gününde koynuna nasıl alabilmişti? Onunla nasıl sevişebilmişti? Bunun “cevabı” verilebilir mi? Safiyye o sırada, daha “körpe” denecek yaştayken Muhammed, 57 yaşındaydı.

Muhammed’ in “şehvet”ini ve “Tanrısının” bu “şehvet”e büyük önem verip kolaylıklar gösterdiğini anlatmak için, karılarını-cariyelerini tümüyle ve öyküleriyle sıralayıp anlatmaya gerek yok. Konu, bu kadar örnekle de anlaşılmıştır. Amaç, bir gerçeği açığa çıkarmak.Ve gün ışığına çıkarılacak bu tür gerçeklerle, insanlığın önündeki “tabuların” yıkılmasında yararlı olabilecek bir katkı sağlamak. Daha ışıklı, daha güzel, daha özgür bir dünya için…
Muhammed’ in Neden Çok Karısı Vardı?

İslamcılara bakarsanız şöyle açıklanabilir:

– “Peygamber”, kimi kadınlara “acımıştı” da o nedenle almıştı onları.
Önce bunun hiç olamayacağını, gerçeklerle hiçbir biçimde bağdaşmadığını belirtelim. Yoksul, çaresiz kadın mı toplamıştı Muhammed? Hangisi bu durumdaydı? O çağda, o yörelerde sayılamayacak kadar yoksul, çaresiz kadın vardı. Muhammed onların hangi birini alacaktı? Bu amaca yönelseydi başa çıkabilir miydi? Sonra “yoksul”un “çaresiz”in sorunu çözme yolu; onunla Muhammed’ in evlenmesi miydi?
-“Peygamber”, kimileriyle de “siyasi sebeplerle” evlenmişti.

Bunu diyen İslâmcılara şunu sormak gerekir: Muhammed bir “Peygamber” idiyse, böyle “siyasi sebepler”e neden gerek duyuyordu? “Tanrısının” yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe… Ve bu kadınları kimseyle evlenmeleri mümkün olmayan birer “ebedî dul” olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar ondan sonra kimseyle evlenmemeye hükümlüydüler. Çünkü, hepsi de “müminlerin anaları’ olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzab, ayet: 6.) Bunlardan kimi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında “dul” kalmışlardı. “Çocuk yaşta dullar”. İleri sürülen “siyasi sebepler” bunu da mı gerektirmişti?
Muhammed’in çok karı ve cariye almasında, o dönemlerde, Araplarda geçerli olan neydiyse oydu etken: Cinsel istek ve onun gereği. En azından, başta bu geliyordu. “Bir taşla birkaç kuş vurmalar” da oluyordu kuşkusuz. Ama temel etkeni gözden kaçırmamak gerekir.

İslamcılar, “Peygamberimiz nefsani arzularına göre davranmıyordu, hanımları da nefsani arzularla alınmamıştı” diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçekler ortada.
Muhammed, Cinsel İlişkilere Ne Kadar Zaman Ayırıyordu
O dönem Araplarında “şehvet”, “erkeklik gücü” en başta gelen bir özellikti. Bunu Gazali, Ihyâu Ulumiddin adlı ünlü kitabının “Kitabu Adabi’n Nikâh” bölümünde uzun uzun anlatır. Bir dolu örnek verir, Ali’nin oğlu Hasan’ın bir alışta “dört karı birden” aldığını, sonra çok geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldığını, Muhammed’e bu torunu anlatıldığında Muhammed’in: “O, yaratılışta da huyda da bana benziyor!” dediini, bu oğlanın, 200 kadar karı elden geçirdiğini anlatan bir hadise, Muhammed’in, “dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” dedikten sonra bunlardan birinin de “kadın” oldugunu dile getiren bir başka hadisine ve daha nice hadislere, öykülere yer veriyor. (Bkz. Gazali, İhya- u Ulûmiddin, Arapça, 28-29 ve öt.) Gazalî, Felâk Suresinin (Diyanet’in çevirisiyle:) “Bastırdığı zaman karanlığın şerrinden de O’na sığınırım, de!” anlamı verilen 3. ayetine “Ve sertleşip kalkmış olan zekerin (erkeklik organının) bu duruma geldiği zamanki bastırmasının şerrinden de Tanrı ya sığınırım, de!” anlamının verilebileceğini, bu anlamı İbn Abbas’ın verdigini; ünlü gizemci Cüneyd-i Bağdadi’nin (ölm. 910.) “Yemeye, içmeye ne denli gereksinim duyuyorsam, cinsel ilişkiye de o denli gereksinim duyuyorum!” dediğini aktarıyor ve verdiği örneklerle “insanın rahatlaması için şehvetinin gereğini yerine getirmesinin önemini” anlatmaya çalıştığını belirtiyor. (Bkz. Aynı kitap, s. 27.)

Muhammed’in çok karı alışına, kadınlara yönelişine de bu açıdan bakmak gerçekçi bir yaklaşım olur. Hadislere baktığımız zaman, Muhammed’in “cinsel ilişki”ye ayırdığı zamanın, şaşılacak boyutlarda olduğunu görüyoruz. İşte bir hadis, En’es anlatıyor:

Peygamber, 9 ya da 11 karısı varken, gecenin ya da gündüzün belli saatinde tümünü dolaşıyor ve hepsiyle cinsel ilişkide bulunuyordu.”

Enes’e soruluyor: – “İyi ama, Peygamber buna güç yetirebiliyor muydu?” Enes karşılık veriyor: – “Evet. Biz aramızda, Peygambere 30 erkek gücil (şehveti) verildiğini konuşurduk.” Bu hadis Buhari’nin e’s-Sahih’inde de yer alıyor. (Diyanet’in bir yayınında görmek için bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, hadis no: 192.)

Başka hadislerde de “peygamberin 40 erkeğinki kadar şehvetinin olduğu” belirtilir. Bunda bir abartma olduğu açık. Müslümanlar, “Peygamber”in “şehvet”ini de “mucizeli” olarak göstermek istemişlerdir.
Muhammed’in “şehvet”i, ister sıradan, ister “farklı” olsun “ayet”ler ve “hadis”ler yönünden bakıldığında görülür ki “Tanrı”sı katında ayrıcalıklı. Âişe’nin sözünde bu ayrıcalık, en çarpıcı biçimde dile geliyor:

-“Ma era rabbeke illa yüsariu hevake”

“Bakıyorum da Senin Efendi Tanrı’n (Rabb), senin şeyinin keyfi (hevâ) için koşuyor yalnızca!”

27 Yanıt to “Muhammed’in şehveti ve “Tanrı”sı”

  1. SEKALEYN said

    BAKIYORUM BA SİZİN İÇİ BOŞ OLAN KAFANIZ OLMADIK HADİSTEN TARHANA TURŞUSU ÇIKARIYOR
    BU HADİSTEN BU ANLAMI EN GERİ ZEKALI BİLE ÇIKARAMAZ HAYRET

  2. islamiyetgercekleri said

    Eğer Gazali, Tırmızi, Sahih Buhari ye inanmıyorsanız yaptığınız ibadetlerin hepside OLMADIK HADİSTEN TARHANA TURŞUSUNDAN ÇIKMADIR. Birde önemli bir konu yukarıda ki açıklamalardan bazıları Kuran ayetleri göz önünde bulunarak yapılmıştır. Kuranın Tarhana Turşusu olduğu kesin bence…

    • ercant said

      bak bu gün yazılarını takip ettim ve gördüm ki insanların üzerinde etkili olabirsin çünkü zamanımzda dinini iyi bilen çok ki kalmadı bu yalanlara inanacak çok insan var..ama kuranı kendine göre yorumlamak kıyamet alametleridir ve kıyamete de çok kalmadı hiç bişeye inanmıyo olabilirsin ama inanmadığın öbür taraf varsa gerçekten(ki var) işte o zman seni görmek isterim istersen mail adresini yolla makale yazar gibi kendine göre rahat yrumlayacağın şeyleri konuşma sadece…

    • ŞEYTANLIKTA ŞEYTANI GEÇTİNİZ. NE İNSANA SAYGINIZ VAR NEDE İNSANLARIN İNANÇLARINA.
      BİZ ALLAHA İNANIYORUZ. SİZİN GİBİ TESADÜF TANRISINA İNANMIYORUZ. ALLAH SİZE HİDAYET VERSİN.

      SON SÖZ ALLAHIN AYETİ…
      4/82- Onlar hâlâ Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar(çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

      • kafireas said

        arkadaş, 4/82 den bahsedip “Kuran eğer Allahtan başkasının katından olsaydı içinde birçok ayrılık ve çelişki olurdu” diyen ayetten bahsediyorsun., hazırmısın çelişkileri duymaya.! Ivırıp kıvırmak yok.
        1 – Maide 69 da “yahudiler, sabiiler, hristiyanlar kim ki Allahtan korkarak ahiret gününe inanır, korku yoktur onlar için” der.
        Ali-imran 85 de ise “kim islamiyetten başka bir din seçerse sonu hüsrandır. Ahirette kaybedenlerden olacaktır.” der.

        2 – Neml 88 de “dağları görürsünde donmuş sanırsın, oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler” der, ama
        Hicr 19 da “yere gelince onu döşeyip yaydık. onda sarsılmaz dağlar yaptık” der. ayrıca
        Fussilet 9 da “yeryüzünde sabit dağlar yaptık” der.

        Ayrıca şimdi hatırlamıyorum. Birkaç sürede içki ve şarap serbestken. Maide 9 da sanırım içki haramdır der.

        Birde güneşin önünü balçıkla sıvama hikayesi varki bunu bir türlü anlayamıyorum. Eski denizciyim güneşe doğruda gittim aykırı da. hiçbiryerde göremedim güneşin önünde bir duvar.

        Arkadaş dinin ne olduğuna en iyi örneği görmek istersen bir kez daha halife ömerin ölüm olayını oku. Hani en adaletli müslüman olarak anılan kişiyi.

        Bilmiyorsan buradan kısaca anlatayım. Hemde ehli sünnet inancına ve kütübü sittede anlatılanlara göre.

        Ömerin halifelik ettiği devirdir. Bir gün huzuruna Mugire’nin kölesi Firuz gelir (islamda anıldığı adla ebu lülü). ve ömer’e “ey halife beni tanırmısın” der. o da “evet sen mugire’nin kölesi ebu lülü’sun” diye cevaplar onu.
        firuz iranlıdır, ülkesi persia’da nehirler ve akarsular olduğundan bedevi arapların bilmediği birçok ilmi, marangozluğu, savaş aletleri yapımını, demirciliği, ustalığı ve ticareti bilir. ayrıca birkaç dili de konuştuğu rivayet edilir ki kültürlü bir insandır nihayet. Ama talihi yaver gitmemiş ve bir savaşta arapların eline esir düşmüştür. ve sonunda mal gibi satılmıştır mugire’ye.

        ey halife der. bilirsin hergün elin işlerinde bağda bahçede amelelik eder çalışır ve efendim mugire’ye günlük 2 dirhem haraç öderim. Ama artık yaşlandım. kaslarım eski gücünde değil ve bu kadar parayı efendime ödemek bedenime ağır geliyor. Ne olur konuş mugire ile de yükümü hafifletsin (yani verdiğim haracı biraz düşürsün) der.,

        Ömer’in o sırada yanında birileri de vardır. ve ömer onlara da bakarak “sen hünerli bir insanmışsın Firuz. hatta bizim buralarda bilinmeyen usullerle suları bir yöne aktararak değirmen bile yaparmışsın. Bu kadar hünere göre verdiğin haraç az bile. Sen bize de bir değirmen yapta maharetini görsek der.

        yaşlı olduğu için merhamet isteyen o zavallı insan üstüne üstlük yeni bir eziyet daha aldığı için mertçe “ben sana öyle bir değirmen yapacağım ki yüzyıllar boyu insanlar arasında anlatılacak” der ve gider. Yanındakiler “bu adam seni öldürecek” derler halifeye.,

        Ama o “olay olmadan hüküm verilmez” diyerek hafife alır.

        birkaç gün sonra firuz bir sabah namazında gelir camiye ve kendisini köle edip sömüren insanlara verir kılıcı. ömer ve yanındaki birkaç kişiyi doğrar. Sonunda onu da öldürürler.

        şimdi gelelim kıssayaaa.! o zavallı ihtiyardan günlük 2 dirhem haraç alan mugire o zamanlar kimdir bilirmisin dostum. Validir. Şam valisi.

        ve bir zavallı ihtiyarın 2 dirhem haracına dikmiştir gözünü. şimdi anladınmı islamın adaletini. merhametini ve adına din denen garabeti

        eğer müslümansan öküz gibi biri bile olsan has adamsın. ama değilsen, düşkünlüğün ve yaşlılığın sana bi fayda vermez.

        peygamber bile güzeli güzelliği ve hatunun iyisini ararken, kaşlarını bile aldırmayı haram sayıp 40 derece sıcakta sırf ona yaranacam diye kara çarşaflarla, bezlerle dolaşıp yananlara acırım sadece.

        Bir YARADAN var tabiki. ama o sizin anlayamayacağınız büyüklükte bir varlık.

        yani müslümanların inandığı gibi; insanların güneşe tapmasından korkup ta gün doğarken ve batarken namaz kılınmasından korkan., Kadınları, kara köpekleri ve deve ağıllarını şeytan sayan. Kullarının cennetlik veya cehennemlik olacağını bile bile onlarla alay edercesine oynayan biri değil o. Bu kadar basit olamaz o kudret..

        ne hristiyanların inandığı gibi ellerine ayaklarına çivi çakılarak öldürülen bir tanrı. nede yahudilerin tevratındaki gibi peygamberlerle güreş eden bir rab.

        Onu kitaplarda yada arabın çölünde değil, katrilyonlarca ışık yılı uzaklıktaki galaksileri ve akılların alamayacağı nimetleri yaratan yücelikte biri olarak algılayın.

        Bize gelince “KAFIREAS” adımız onu tanımadığımızdan değil, onun adına uydurulan dinleri tanımadığımızdandır.

  3. islamiyetgercekleri said

    Koca Tanrı kalkıp Muhammedin karılarıyla ne şekilde yatacağına müdahale ediyor. Bu hadis falan değil. Direkt Kuranda yazar.
    Ahzap suresinin 51. Ayeti şu sözlerle başlıyor:
    -”(Ey Muhammed!) Onlardan (yani karılarından) dilediğini geriye bırakır, dilediğini öne alabilirsin…”
    Ne demek bu? Budamı Tarhana turşusu. Açın gözünüzü artık. Dünya Muhammed gibi şehvetine düşkün bir Peygamber görmemiştir. Delili Kuran ın kendisidir..

    Ahzab 50 tam bir rezalettir.

    EY PEYGAMBER! Mehirlerini (57) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları (58) sana helal kıldık. Ve seninle birlikte [Yesrib’e] göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını, dayılarının ve teyzelerinin kızlarını; (59) ve kendilerini Peygamber’e özgür iradeleriyle teklif eden, Peygamber’in de almak istediği (60) mümin kadınları [da sana helal kıldık]: [bu sonuncusu] yalnız sana özgü bir imtiyazdır, öteki müminler için değil, [zaten] onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik. (61) [Ve] artık sen [gereksiz] bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

    Bu masum kızların hiçbir suçu yokken, sırf gece baskınlarında veya savaşlarda ele geçirildikleri için ganimet olarak tanımlanmalarını hangi vicdan onaylayabilir..? Hele böyle bir onayın Tanrı tarafından gelmesi mümkünmüdür ?

    Bir an düşünün ki, bir gece baskınında, yakınlarınız İslami birlikler tarafından ganimet olarak alınıyor, İslam Peygamberi ve yandaşlarına cariye oluyor.. İnsanların neler hissedebileceğini sormaya gerek yoktur. İslam inanırlarının, herşeyden önce vicdanlarını dinleyerek bu sorulara samimi olarak cevap vermeleri gerekir..

    Tabi sizler Müslümansınız hemen işinize gelmeyen Hadislere bunlar yalan der, aynı hadis yazarlarının diğer yazılarına bakıp yazılanlara göre abdest alır namaz kılarsınız. Kurandakilere gelince de kıvırtarak işinize geldiği gibi yorumlarsınız.

  4. istavrit said

    kartal’da kiz kardesinin evinin onunde i$eyen insanlari engellemek icin “burada bilmem ne efendi hazretleri yatiyor” diyen albay yillar sonra acikladi..burada kimse yatmiyor..yillar once burayi ben yaptim diyor..fakat insanlari ikna edemiyor..

    bir mucize olsa ve muhammed uyansa ve “ey cemaat-i muslimin..boyle bir din yok” cahil cuhela takimi var deyip tapinmaya devam edeceklerdir..

    allah akil fikir versin:))))))

  5. encodeum said

    2.1-Ayet şöyledir: “Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur…”

    Hz. Aişe’nin sözü: “Mâ erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu hevâke” (Bkz. Buharî, e’s-Sahih, Kitabu’t-Tefsîr/33/7, Kitabu’n-Nikâh/29; Diyanet yayınlarından Tecrîd, hadis no: 1721; Müslim, e´s-Sahih, Kitabu’r-Rıdâ’/49, hadis no: 1464; Ibn Mace Sünen, Kitabu’n-Nikâh/57, hadis no: 200; Ahmed İbnHanbel, 6/134-158.)

    Yapılan tercümeler:

    “Vallahi Rabbinin, senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum.” (A Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. 7/ 402)

    “Rabbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirmeden derhal gerçekleştirir.” (H. Hatiboğlu Sünen-i Ibn-i Mace Tercümesi ve Şerhi, 5/495.)

    “Rabbin Teâlâ (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna müsâraat ediyor.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, hadis no: 1721, çev. Kamil Miras, Diyanet yayınlarından)

    TURAN ‘ın yaptığı tercüme: “Görüyorum ki, senin Allah’ın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.”

    Son zamanlarda yetişen en büyük âlimlerden olan Molla Sadreddin YÜKSEL şöyle der: “Hz. Âişe’nin söylediği sözden maksadı şudur: Ben evvelâ mehirsiz olarak kendilerini Peygamber’e hibe eden kadınları kadınlık hissiyle kınıyordum. Sonra baktım ki, Allah c.c. gerçekten Onun arzu ve isteğini —meselâ eşleri arasında nöbet usulünün uygulanmasından muaf tutulmasını— süratle yerine getiriyor. Artık ben de kınamayı bıraktım. Çünkü benim kınamam O’nu da —Peygamberi de— rahatsız edebilirdi.”

    Ayrıca Molla S.Yüksel şunu da ilave eder: “Hz. Aişe, Hz. Peygamberin(a.s) huzurunda böyle konuştuysa niçin Peygamber (a.s) onu “Tecdidi İman’a” davet etmemiştir? Davet etmesi gerekirdi. Demek ki, Hz. Aişe kesinlikle bu şekilde konuşmamıştır. Ve öyle bir manayı da kast etmemiştir.” (Kur’an dan Cevaplar, S. YÜKSEL, 8-9)

    Ayrıca Ahzab suresinde “Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur…” ayetinden çıkan hükümler şunlardır:

    1-Eşlerinin arasında nöbet usulünü uygulamak zorunda değilsin.

    2-Talak-ı reci ile boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Kaldı ki bu sadece Peygambere has bir durum değildir, Reci talak ile boşanan eşler isterlerse tekrar bir araya gelip evliliklerine devam edebilirler.

    Bu sure inice Hz. Aişe: “Kanaatim şudur ki, Rabbin senin arzu ve isteğini geciktirmeden hemen (ayeti indirmek suretiyle) yerine getirir.” Diyor.

    Nerde çarpılmış DURSUN’un dediği “Görüyorum ki, senin Allah’ın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.” Sözü, nerede Hz. Aişe’nin sözleri? Bunu neresinden çıkarıyorsa?

    Dürüst T. DURSUN’un dürüstlüğü dursun, o çarpıtmalara devam etsin nasılsa okuyucusu anlamayacak ya!

    3-Muhammed’in çok karısı vardı 1.2.3.4.5…Böyle gidiyor. Yaşlanmış olan Şevde Bint Zem’a’nın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli. “Adalet” olsun diye, Muhammed’in bunlarla cinsel birleşmesi “sıra”ya konmuştur. Sevde’nin dışında kimse, sırasını başkasına kaptırmak istemiyor, işte bu böyleyken, “âyet” geliyor; durumu değiştiriyor:

    Şule Perinçekle yapılan röportajdan anlaşıldığına göre; Küçük yaşlarda sevgilisi Safi den çok şey öğrenen Turan’ın evlendikten sonra da çok Sevgilisi olmuş 1.2.3.4.5….Böyle gidiyor ve Turan’ın karısı da buna hiç ses çıkarmamış, çıkaramamış ya da ses çıkarmış da sesi bize kadar ulaşmadı….Ha bu arada T.Dursun, Hz. Peygamberin zevcelerinin hepsini görmüşte güzel olduklarının haberini bile veriyor. Şeytandan vahiy gelmiş herhalde.

    3.2-“Yaşlanmış olan Şevde Bint Zem’a’nın dışında hepsi genç, hepsi güzel” diyen Turan’ın ne denli doğruyu yansıttığını, Hz. Peygamberler evlendiğinde, eşleri ve kendisinin kaç yaşında olduğu konusunda ki doğru bilgi için “Hz. Peygamberin Evlilikleri” makalesine bakınız.

    3.3-Peygamberin (a.v) dilediği kadını alma hakkı vardı. Kimi kadınlar kendilerini Peygamber’e armağan ediyordu.

    Ha evet! Tarkan’ın ya da M. Jackson’ın konserlerindeki gibi herkes üstünü başını da yırtıyordur herhalde? Sanki görmüş gibi kadınların tavrını tarif ediyor, tam havaya girmiş anlaşılan hele bir de kafa dumanlıysa daha ne senaryolar çıkar o kafadan?

    Kaynak: http://www.sadabat.net/ateizm/aise.htm

  6. islamiyetgercekleri said

    TAHKİM SURESİNİ OKUYUN: Koskoca sure Muhammedin karı kız derdine inmiştir. Peygamber diyoruz. Dünyevi zevklerden elini ayağını ölene kadar çekmemiş biri için Kurandaki Allah ın onun karı kız işine müdahele etmeside gayet doğaldır.

    Turan Dursun Peygamber mi yahu? Adamı Muhammed ile kıysalıyorsunuz..

  7. encodeum said

    Bu durumu yani Efendimizn özel hayatının neden Kur’an’da olduğunu ben de ilk etapta anlayamamıştım. Sonra bu durumu tefekkür ettikten sonra izah etmeye çalışmıştım Peygamberimizin Son Çilesi : Evlilikleri (Tüm İddialar ve Cevaplar) isimli yazımda. Okumanı kesinlikle taviye etmekteyim.
    http://encodeum.blogspot.com/2007/05/peygamberimizin-son-ilesi-evlilikleri.html

  8. islamiyetgercekleri said

    Bir peygamber neden 24 kadınla evlenir? Şart mı. Üstüne üstlük Allah bu kadınlara müdahele eder. Etmek zorundadır. Ben bu konuda Kuran ayetlerini baz alıyorum.

    Allah olaya karışmadan Muhammed karılarını idare edemiyor mu?
    Neden normal insana 4 kadın derken Muhammed daha fazlası ile evlendi?

    Şunu kabul edin 7. yy da çok eşli evlilik doğaldır. Allah 7. yy daki duruma göre Muhammed in ağzı ile ayet indirmiştir.

    Siteyi okudum. Güldüm tabiki.. Allah Muhammede sıkıntı vermek için mi ona bütün kadınları helal kılmıştır sizce? Bence tam tersi olmalı. Peygamberse eğer cinsel hayatını sınırlamalıdır.

    Bu ne demek şimdi..
    Ahzab 51. [Şunu bil ki,] onlardan dilediğini bir süre yanından uzaklaştırabilirsin ve dilediğini de yanına alabilirsin;ve [bir süre] uzaklaştırdıklarından birini yeniden istemende bir vebal yoktur:

    Peygamber adil olmalı ama burada Allah ın desteği ile peygambere adil olmayabilirsin deniyor.. Bu mu sıkıntı?

    Peygamber karılarını sıraya koyuyor. Ama bu sıraya riayet etmiyor. Ardından bu ayet iniyor. Olacak iş değil..Kadının adı YOK. Allah en başından neden bu ayetleri indirmiyor? Skandallar patlayınca, Muhammedin başı sıkışınca pat diye ayetler geliyor?

    O sitede ”Başkasının özel hayatını bilip o konu hakkında spekulasyon yapmak, argo muhabbet yapmak dünyanın en kolay işidir.” denmiş.. İyi ama o bir Peygamber.. Sakalından, yemesine kadar inanırlar onu taklit ediyorlar. O herhangi birisi değil.. Bunu anlamanız gerekir. Recep Tayyip in cinsel hayatı kimseyi ilgilendirmez. Ahmet Necdet Sezerinki de. Her ikisinin iddiası yok yaptıklarım Allah katında doğrudur diye…

    Hele hele İslamı yaymak için evlenmiştir diye söylemeyiniz. Karılarının çoğu zaten evlenmeden önce İslamı kabul etmiştir..

    O zamanlar savaş vardı erkekler ölüyordu kadın fuhuş yapmasın diye çok eşlilik İslamda vardırda demeyin. Hatice kocası ölmüş bir dul. Ama bakın ticaret yapıyor. Fuhuşa düşmemiş. Demek ki kadın o dönemde tek başına namusuyla yaşayabiliyor. Birde İslam tüm zamanlara iddiasına ters bu konu. 21.yy da memlekette herkes 4 eş alsa ne olacak peki?

  9. encodeum said

    “Siteyi okudum.”
    Yazdıklarına bakılırsa göz atmışsın, okumamışsın. Başına sonuna bakmak çoğu zaman yeterli olmaz.

    “Allah Hz. Muhammed’e(s.a.v) sıkıntı vermek için mi ona bütün kadınları helal kılmıştır sizce? Bence tam tersi olmalı. Peygamberse eğer cinsel hayatını sınırlamalıdır.”

    NAsıl da evliliği, cinsel ilşkiye eşitlemişsin. Tam da yazıda vurguladığımız gibi. Bu cümleniz bizim yazıda söylediğimiz şeyi ne güzel doğruluyor.

    Orada belirttiğimiz gibi çoğunlukla 50-60 yaş arasında evlenilmiş çocuklu baynlar ile ne cinsel ilişkisi? 24 demişsiniz ama o farklı zamanlarda yapılan evliliklerle 14 olacak, bu 14 bayanın yaşlarına bir bakın isterseniz. Hz. Ayşe dışında hepsinin dul olması da cabası.

    Ayrıca verdiğin ahzab 51 gene tefsirden kontrol edilmeden konmuş.
    Şimdi AHzab 50-51 ve 52’yi okuyalım tefsirden:
    ————————–

    50.EY PEYGAMBER! Mehirlerini (57) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana bahşettiği savaş esirleri arasından sağ elinin altında bulunanları (58) sana helal kıldık. Ve seninle birlikte [Yesrib’e] göç etmiş olan amcalarının ve halalarının kızlarını, dayılarının ve teyzelerinin kızlarını; (59) ve kendilerini Peygamber’e özgür iradeleriyle teklif eden, Peygamber’in de almak istediği (60) mümin kadınları [da sana helal kıldık]: [bu sonuncusu] yalnız sana özgü bir imtiyazdır, öteki müminler için değil, [zaten] onlara eşleri ve sağ ellerinin altında bulunanlar konusunda yapmaları gerekeni bildirdik. (61) [Ve] artık sen [gereksiz] bir endişeye kapılmamalısın, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

    57 – Ecr terimi, bu bağlamda, spesifik olarak “mehir” (mehr) anlamına gelen farîda ile eş anlamlıdır: bkz. sure 2, not 224.

    58 – Değişik yerlerde (bkz. özellikle 4:25, not 32) işaret edildiği gibi İslam, cariyeliğin hiçbir şekline rıza göstermez ve meşru bir nikaha dayanmadıkça bir erkek ile kadın arasındaki her tür cinsel ilişkiyi kesinlikle yasaklar. Bu konuda “özgür” bir kadın ile köle arasındaki tek fark, birincisinin kocasından mehir talep edebilmesine karşılık, meşru yollarla sahip olduğu kölesi (lafzen, “sağ elinin sahip oldukları”) ile, yani inancın ve özgürlüğün savunulması için yürütülen “Kutsal Savaş”ta (cihâd) esir alınan bir kadın (2:190, not 167 ve 8:67, not 72) ile evlenen kişinin böyle bir mükellefiyetinin olmamasıdır: çünkü bu durumda köle kadının evlenme yoluyla özgürlüğünü elde etmesi, mehire denk bir bedel olarak görülmektedir.

    59 – Bu, Hz. Peygamber’in evliliği konusunda -eşlerinden hiç birini boşayamamasına ilaveten (bkz. aşağıdaki 52. ayet)- getirilmiş yeni bir kısıtlamadır: Bütün öteki Müslümanlar amca veya dayıları çocukları ile evlenmekte serbest oldukları halde Hz. Peygamber, bunlar arasından ancak kendisi ile birlikte Mekke’den Medine’ye göç etmek (hicret) suretiyle İslam’a bağlılıklarını güçlü bir şekilde ve erkenden isbatlamış olanları ile evlenebilir: Beğavî’ye göre, “amcalarının ve halalarının kızları” terimi, eski Arapça’daki kullanımından gelen bir içerikle, yalnız gerçek amca ve hala çocuklarını değil, genelde Muhammed (s)’in babasının mensup olduğu Kureyş kabilesinin bütün kadınlarını kapsar. Aynı şekilde “dayılarının ve teyzelerinin kızları” da, annesinin kabilesi olan Benî Zühre’nin bütün kadınlarını gösterir.

    60 – Bu yan cümlecik, lafzen, “kim Peygamber’e kendini bir armağan olarak sunarsa (in vehebet nefsehâ)” şeklindedir. Klasik müfessirlerin büyük kısmı, bunun, “bir mehir beklemeden veya istemeden” anlamına geldiğini, çünkü mehrin normal/sade Müslümanlar için evlilik akdinin temel bir unsuru olduğunu söylerler (karş. 4:4 ve 24 ve ilgili notlar; ayrıca sure 2, not 224).

    61 – Yukarıdaki ara cümle, evlilik konusunda daha önce vahyedilmiş genel kurallara (bkz. 2:221, 4:3-4 ve 19-25 ve ilgili notlar) ve özellikle mehir sorunu ile ilgili olanlara işaret etmektedir.


    51. [Şunu bil ki,] onlardan dilediğini bir süre yanından uzaklaştırabilirsin ve dilediğini de yanına alabilirsin; ve [bir süre] uzaklaştırdıklarından birini yeniden istemende bir vebal yoktur: (62) bu, [seni her gördüklerinde] gözlerinin parlamasını (63) ve [gözden çıkarıldıkları zaman] üzülmemelerini ve onlara vermek zorunda olduğun her şeyden hoşnutluk duymalarını sağlar: çünkü [yalnız] Allah kalplerinizden geçeni bilir; ve Allah her şeyi bilendir, halîmdir. (64)

    62 – Böylece Hz. Peygamber’e, doğuştan adalet duygusuna sahip olmasına ve her zaman eşlerine mutlak bir eşitlik duygusuyla yaklaştığını hissettirecek şekilde davranmasına rağmen, onlara karşı kocalık mükellefiyetlerinde katı bir “dönüşüm” (rotation) kuralına uymak zorunda olmadığı söylenmektedir.

    63 – Yani, Hz. Peygamber onlardan birine ne zaman yaklaşsa, bunu kocalık “sorumluluğu”nun bir gereği olarak değil de, içten gelen bir şefkat ve sevgi ile yaptığına kesinlikle emin olduklarından.

    64 – İbni Hanbel’in Müsned’inde Hz. Ayşe’den rivayet edilen bir Hadis’e göre “Hz. Peygamber, sevgisini eşleri arasında eşit bir şekilde paylaştırır ve şöyle dua ederdi: Ey Allah’ım, ben elimden geleni yapıyorum, öyleyse benim elimde olmayıp [yalnızca] Senin kudretinde bulunan bir şey[i yapamadığım]dan dolayı beni sorumlu tutma!” -bu şekilde kalbinin içindekine, yani [eşlerinden] bir kısmını ötekilerden daha fazla sevmesine işaret etmek istiyordu.


    52. Bundan sonra [başka] hiçbir kadın sana helal değildir (65) -onları[n hiç birini] başka kadınlarla, güzellikleri seni fazlasıyla cezbetse de, değiştirme[ne izin verilmemiştir]- (66) [halen] sahip oldukların (67) dışında [hiç biri sana helal değildir]. Allah her şeyi görüp gözetendir.

    65 – Bazı müfessirler (mesela Taberî) bu kısıtlamanın yukarıda 50. ayette sayılan dört kadın kategorisi ile bağlantılı olduğunu ileri sürerler: oysa, bu yasaklamanın Hz. Peygamber’in halen evli bulunduğu kadınlara ilaveten başka herhangi bir kadınla evlenmesini kapsadığı daha doğru görünmektedir (Beğavî, Zemahşerî). İbni ‘Abbâs, Mücâhid, Dehhâk, Katâde ve İbni Zeyd (ki tümü İbni Kesîr’de yer almaktadır) yahut Hasan Basrî (Taberî tarafından 28-29. ayetler ile ilgili yorumunda nakledilmiştir) gibi bazı ilk dönem tanınmış otoriteleri, daha fazla evliliğin yasaklanmasını, dünya hayatının cazibeleri ile ahiretin güzellikleri arasında yapılan tercihe dayandırmışlardır. Hz. Peygamber’in eşleri, 28-29. ayetlerdeki ısrarlı vurgulamalar karşısında bu tercihi yapmak durumunda kalmışlar ve tercihlerini “Allah ve Rasûlü” için kullanmışlardı (karş. yukarıdaki 32. not). Bütün bu ilk dönem otoriteleri, 52. ayetin nüzulünü -ve onun Hz. Peygamber’in eşlerini kasdettiği gerçeğini- inançları ve bağlılıklarından dolayı Allah’ın onlara bu dünyada verdiği bir ödül olarak değerlendirirler. Hz. Peygamber’in “Sana bundan sonra [başka] bir kadın helal değildir” kesin emrini görmezden geldiğini düşünmek mümkün olmadığından, sözkonusu pasajın, Hayber’in fethinin ve Hz. Peygamber’in Safiyye ile evliliğinin -son evliliği- vuku bulduğu H. 7. yıldan önce nazil olması mümkün değildir. Sonuç olarak 28-29. ayetlerin (ki, biraz önce gördüğümüz gibi, 52. ayet ile yakın bir bağlantı içindedirler) daha sonraki bir dönemde nazil olduğunu düşünmek daha doğrudur, yoksa H. 5. yılda (yani Hz. Peygamber’in Zeyneb ile evlendiği yılda) değil.

    66 – Yani, yerine başka bir eş almak için mevcut eşlerinden birini boşamana (burada vurgu, eşlerinden birini “değiştirme”nin -yani, boşamanın- yasaklanmasına yapılmıştır).

    67 – Buradaki mâ meleket yemînuke (lafzen, “sağ elinin sahip oldukları” yahut “malik bulundukları”) ifadesi, bence, 4:24’deki ile aynı anlamı, yani “sizin izdivaç yoluyla sahip bulunduklarınız” (bkz. sure 4, not 26); anlamını taşımaktadır: o halde yukarıdaki ayetin, Hz. peygamber’in o anda akdedilmiş bulunan evliliklerini kapsadığı kabul edilmelidir.
    —————————–

    Diğer yazdıklarının cevabı da linkini verdiğimiz yazı içinde var.
    İnşallah bir problem kalmamıştır…

  10. islamiyetgercekleri said

    Problem yok.. Muhammed in şehvetini haklı göstermek için baya çabalıyorsunuz. Muhammed kadınlarla dünya hayatına dalmış sizlere onun bu dünyevi zevklerini savunmak için akla hayale gelmeyecek açıklamalar yazmak kalıyor…

    İşinize gelen hadis sağlam, gelmeyen değil.. İyi çözüm..

    Hadisleri geç Muhammed in şehvetini Kurandan çıkartabilirsiniz. Allah Muhammedin şehvetinin derdine ard arda ayet yolluyor. Dikkat edin h,ç bir ayette muhammedi seks konusunda sınırlamıyor.

    İlişki sırasında istediğini öne alır istediğini arkaya koyarsın.Hala kızı, teyze kızı, uçan kaçan tüm kızlar Muhammed e helal. Zeynebi gelinini koynuna almasını sağlayan ayetler.. V.S..

    Hala anlamadınız bunlar bir PEYGAMBERİN şehveti. O herhangi birisi değil..

    PEYGAMBER ne demek önce bunu iyice belleyiniz.

    Buda bile ne peygamberim demiş, ne Tanrı ile konuştum demiş. Oruç tutmuş, meditasyon yapmış, kadınlara el sürmemiş. Dünya hayatından ve zevklerinden elini çekmeden önce evli ve iki çocuğu vardır. Gerçeğe ulaştıktan sonra ihtiraslarının esiri olarak dünya zevklerinin arkasından koşmamıştır.

    Dört okyanusun suyu mu daha çoktur, yoksa sizlerin inleye sızlaya sürdürdüğünüz bu yolculukta sevdiğiniz istediğiniz şeyleri elde edememek, sevmediğiniz istemediğiniz şeylerden kaçınamamak, istediğiniz şeylerin istediğiniz gibi olmaması, istemediğiniz şeylerin istemediğiniz biçimde olması yüzünden akıttığınız göz yaşları mi daha çoktur? Ananızı, babanızı yitirmek, kardeşlerinizi, kızınızı yitirmek, malinizi, mülkünüzü yitirmek… Bu uzun yolculukta tüm bunlara katlandınız ve dört okyanusun suyundan daha çok göz yaşı akıttınız.

    Muhammed ne yapmış.. Şehvetinin peşinden Allah a ayetler indirip şehvetini onaylatmış. Muhammed gibi onlarça kadın ve cariye ile dünya zevkine dalmış kaç peygamber vardır?

  11. ya ben bi de muhammed soyundan gelenlerin ayrıcalıklı olmaları konusuna kafayı taktım bu ne ya o zamanda bile akraba kayırma varmıs ya muhammed akrabalarını kayırmak iğçin belki kafasına göre sureler de indirmiş olabilir ama günahını almayayim ölünün arkasından konusulmaz günah ama inşallah öle bi şey yapmamıştır yapmışsada dinden çıkmıştır allah onun günahlarını afetsin.

  12. bunasildin said

    öyle veya böyle Muhammed akıllı adammış..Dünyada şimdiye kadar kimsenin yapamadığını bi o yaptı..Sorgusuz sualsiz 1,5 milyar insanı günde 5 vakit zorlamadan domaltmak öyle kolay bişi değil..

  13. oklukirpi said

    Hz Muhammed’in Hafsa tarafindan Marya’yla basilmasi son derece komik bir olay. Bu basilmadan sonra Hz Muhammed’in “valla bir daha yapmayacagim” diyerek Hafsa’yi yatistirmaya çalismasi, sonra da isi Allah’a havale ederek uygun bir ayetle durumu kurnazca çözmesi bir yandan bir peygambere pek yakismiyor, ama öte yandan da o devir için Hz Muhammed’in inceligini gösteriyor. Düsünün ki kadinlarin bir deve kadar degeri olmadigi dönemler… Karin sizlaniyor mu, çok mu konusuyor, dayagi basar susturursun. Ayni bazi kaba saba kemik islamcilarin veya Güney Dogu’daki çok esli 40 çocuklu köylülerin yaptigi gibi. Ama Hz Muhammed öyle yapmiyor, isi incelikle kurnazlikla çözmeye çalisiyor.

  14. deregezen said

    @endocedum
    –alıntı–
    Hz. Ayşe dışında hepsinin dul olması da cabası.
    –alıntı–

    O dul olayı şöyle oluyor. Geceleyin kabileyi basıyorsun, erkekleri öldürüyorsun. Sağ kalan karıları dul oluyor. En güzelini kenara ayırıyorsun. Ertesi gece zifaf. 🙂

  15. deregezen said

    bakınız: Cüveyriyye
    bakınız: Safiyye

  16. atabey26 said

    benim merak ettiğim bi şey var madem Hz. Muhammed bu kadar şehvet düşkünü birisi; 7 tane çocuğu olmuştur değilmi? Bu kadar karısı var ama nedense 2 eşinden çocuğu olmuş bunlardan ilk eşi Hz. Hatice’den 6 (erkekler) Abdullah – Kâsım (Kızlar) Zeynep – Rukiye – Ümmü Gülsüm – Fatma. birde Mısır’lı Mâriye’den İbrahim adlı oğlu olmuştur. Şimdi şunu sormam lazım burada anlatılan özelliklerdeki bir insanın 40 50 tane çocuğu olması lazım gerekir bunun örneği doğu vilayetlerimizdeki vatandaşlarımızda mevcuttur. Acaba korunma yöntemleri, doğum kontrol haplarımı kullanmışlar? Birde erkek çocuklarının hepsi vefat etmiştir değilmi? Burda anlatılan özelliklerdeki bir insan soyunu devam ettirmek ister. Fırsatta var o kadar kadın elinin altında. Çocuk sevmeyen bir insan olsa niye ilk eşinden 6 tane çocuk yapmıştır? o kadar ganimette var her baskın 5te1 hani durumuda müsait. Ne okadar mülkü ganimeti bırakacak bir erkek çocuğu var, ne sayılamayan eşlerinden çocuğu var. Bu işte bi tuaflık yokmu?

  17. dooost said

    Hz. Resul 50 küsür yaşına kadar tek eşle evli kalıyor ,her türlü dünyevi teklifleri reddediyor ve 50 yaşından sonra genç ve zengin bir çok kız yerine koruma ve tebliğ amacını güden , karşılıklı rızaya dayanan evliliklerini objektif olarak inceleyen herkes evliliklerin hiç birinde dünyevi bir amaç olmadığını görebilirler yeter ki tarafsız olarak olayları inceleyebilelim.

  18. genovafc said

    amaç yaralamak. nasıl olduğu hiç mühim değil. sizin de ne farkınız kaldı magazinci denyolardan. siz sadece işleve bakın. o sadece bir aracı. ayetler gayet açık ve ortada. Allah peygamberinin zor durumda kalmasını hiç ister mi ? o yüzden kısıtlama yapmıyor ona bazı konularda. sanki kısıtlama yapmasa da , peygamber kendini çok mu kısıtlayamamış ?

    yuh ulan , o zamanlar ne koruyucu haplar var , ne de prezervatif. o kadar kadınla evlenip ilişkiye giren bir adamın 6 adet çocuğu olmazdı heralde. Ayrıca soyu bugüne kadar gelememiştir bile.

    işi gücü olmayanlar ne kadar da belli oluyor 😀

  19. islamiyetgercekleri said

    Ne hapı ne prezervatifi.. Önce Peygamberinin hayatını bil.. Muhammed 50 yaşından sonra azmıştır.. Yani parası için evlendiği Hatice öldükten sonra.. Bu durumda dededen ne performans bekliyorsun ki?

  20. islamiyetgercekleri said

    Oda Hüseyin Üzmez gibi elleyip, yalayıp kendini tatmin etmiştir..

  21. islamiyetgercekleri said

    Dooost peki sizin bu azgın peygamberiniz neden Hatice ile evliyken korumak için karı almamış kendinede bu koruma işine Hatice öldükten sonra el atmış?

    Bu arada Koskoca Ebu Bekir in kızı Ayşe korumaya mı Muhtaçtı? Ya da Zeyd ile yani oğlu ile evli olan gelini Zeynep mi korumaya muhtaçtı? Ha haa hepsini yatağında korumuş bu Muhammed denen Arap bedevisi…

    Sen kalk kocasını, babasını öldür sonra tazecik Safiye yi daha Medineye varmadan çadır kurdurup yatağında koruma altına almıştır..

    Sizlerin yalanlarınız artık yetti.. Korumak içinmiş.. Adamın azgınlığını örtmeye bin bir yalan atmakla uğraşıyorsunuz..

  22. atabey26 said

    Hocam dünyanın en yaşlı babası 90 yaşında baba olmuş ne performansından bahsediyorsunuz? Baba olmanın yaşı var mı? Okuduğumuz için size birşeyler soruyoruz herhangi bi çabam yok örtmek için. Hz. Muhammed’in sadece 2 eşinden çocuğu var şehvet düşkünü insanın o devirde sadece iki eşinden ki 6 tanesi Hz. Hatice’den yani İLK evliliğinden. Senin üslubunla söylenise azmadan önceki dönemi 6 çocuk, ondan sonraki yani azdıktan sonra 1 tane çocuğu oluyo. Bunun bir açıklamasını istiyorum senden o devirde korunma yöntemleri mi vardı bizim bilmediğimiz? Her insan erkek çocuğu olsun ister okadar ganimeti mülkü bırakacak imkanıda varken niye bu insanın hiç erkek çocuğu yok(yani yaşayan erkek çocuğu)? Ben yalan falan söylemiyorum yani bişey söylemiyorum ki sadece sizden bu sorunun mantıklı bir cevabını istiyorum. Eğer yoksa bu konu kapanmıştır zaten…

  23. tetrawall said

    genel mantığı ben anlayamayanlar için açayım

    kainatı kuranın yaratıcısı yarattı,hiçden var etti.öncesinde madde yoktu

    dünya bu gün 6 milyar yaşında

    bilinen insanlık tarihi 2 milyon sene

    muhammed in ortaya çıktığı yıllar 1500 sene öncesi

    ve dedi ki “ben falanca mağarada yaratıcı ile konuştum

    eğer sözlerime inanmassanız,eğer benim yaratıcının elçisi olduğuma inanmassanız,

    eğer benim konuştuğum yaratıcının kosmos u yaratan yaratıcı olduğuna inanmassanız

    sonsuza dek,ilelebet yanacaksınız

    ama bana ve benim konustuğum yaratıcıya inanırsanız,günahınız kadar yansanızda,genede cennete gidersiniz

    konunun kaba taslak özeti bu.

    ama evrenin bu şekilde işlediğine dair hiç bir bilimsel bulgu yoktur.

    ben burda allah denen o yaratıcıya inananlara bir soru soracağım

    higgs parçacığını bulmak için bütün dünyanın en zeki bilim insanları bir araya geldiler.milyar dolarlar harcanıyor ve harcanmaya devam edilecek.bu büyük deney ve testlerin sonunda higgs veya başka şeyler gözlemlecenek,kanıtlanacak ve kayıt altına alınacak.

    ben size bunlar bulunduğunda yaşanacakları anlatayım “bu kuranda yazıyordu zaten” 🙂 denecek.

    şimdi size bir fırsat,hodri meydan.din adamları toplansınlar ve bilim adamlarından önce higgs parçacığının varlığını ve işleyiş sistemini açığa çıkarsınlar.

    • atabey26 said

      paşa burda söylenen konuyla senin yazdıkların arasında bir tek alaka varsa yani böyle düşünüyosan konu başlığını güzelce okumanı tavsiye ederim başka yerde açıklarsanda sevinirim konuyu saptırma lütfen… benim aradığım mantık tekrar yapıştırıyorum

      “Hocam dünyanın en yaşlı babası 90 yaşında baba olmuş ne performansından bahsediyorsunuz? Baba olmanın yaşı var mı? Okuduğumuz için size birşeyler soruyoruz herhangi bi çabam yok örtmek için. Hz. Muhammed’in sadece 2 eşinden çocuğu var şehvet düşkünü insanın o devirde sadece iki eşinden ki 6 tanesi Hz. Hatice’den yani İLK evliliğinden. Senin üslubunla söylenise azmadan önceki dönemi 6 çocuk, ondan sonraki yani azdıktan sonra 1 tane çocuğu oluyo. Bunun bir açıklamasını istiyorum senden o devirde korunma yöntemleri mi vardı bizim bilmediğimiz? Her insan erkek çocuğu olsun ister okadar ganimeti mülkü bırakacak imkanıda varken niye bu insanın hiç erkek çocuğu yok(yani yaşayan erkek çocuğu)? Ben yalan falan söylemiyorum yani bişey söylemiyorum ki sadece sizden bu sorunun mantıklı bir cevabını istiyorum. Eğer yoksa bu konu kapanmıştır zaten…”

Yorum bırakın